İngilizce ephemera kelimesinin sözlükteki karşılığına baktığınızda şunları görüyorsunuz: Kısa ömürlü şey, eski olan her şey, ıvır zıvır… Bunları bir araya getirdiğinizde efemeranın ne olduğu büyük ölçüde meydana çıkıyor. Birinci özelliği kısa ömürlülük, ikinci özelliği eski olması ve önemsiz kabul edilmesi. Fakat bu tanımlamanın hakikati bütünüyle kucakladığını da söyleyemeyiz. Mesela bilet, sigara kâğıdı, düğün davetiyeleri, gazete nüshaları gibi efemeralar kısa ömürlü olsa bile mektuba veya fotoğrafa kısa ömürlü diyebilir miyiz? Antikacılık alıcı ile satıcı arasındaki talep üzerine kurulu olduğundan neyin antika kabul edilebileceğini belirleyen en önemli etken talep denilebilir. Efemera da bir tür antika olduğuna göre, neyin efemera sayılacağı talepten etkilenecektir. Mesela bugün efemera denildiğinde akla gelmeyen kredi kartı hesap özetleri, günün birinde talep olursa, efemera kabul edilebilirler.
Peki, ıvır zıvır veya kısa ömürlü şey nasıl olup da antikaya dönüşür? Efemera, kelebeğinki gibi kısa ömrünü kaplumbağa gibi nasıl artırır? Bu ıvır zıvırın hayatımızın bir parçası olması, bize dair dolaysız bilgi vermesi ile ilgilidir. Söz gelimi elli yıl öncesinin su faturası, aile bütçesine, döneminin enflasyonuna dair pek çok şeyi dolaysız biçimde anlatabilir. Tüm bu özellikleriyle efemera, sivil arşiv belgesidir. Bazen şaşılacak derecede işimize yarayabilir. Biliyorsunuz bizim memlekette tarihçilik çok ciddi bir iştir. Tarihçi müfettiş gibi adamdır, belgesiz hiçbir şeye inanmaz. Annemin adı şu desen, nüfus kayıt örneğini dipnotta görmek ister. Fakat ne hikmetse bu belgelerin hemen hepsi resmi arşiv kayıtlarıdır. Tarihçi devletin, sivile göre daha güvenilir bir kaynak olduğunu düşünür herhalde. Oysa Makyavel’i okumasa bile en azından duymuştur, raison d’etat diye bir şey olduğunu derslerde işitmiştir. Buna rağmen resmi arşiv sevgisi hayret edilecek boyuttadır.
Bizim memlekette de son yıllarda efemeraya ciddi biçimde ilgi var. Ancak bu ilginin kurumsallaştığını, özel arşivlerde ve koleksiyoncularda bulunan efemaraların gerektiği gibi değerlendirildiğini söylemek zor. Efemara kelimesi yahut Türkçe karşılığı olarak verilen dağarca, TDK’nin online sözlüğüne henüz girmemiş. Şu halde üniversitelerin sosyal bilimler enstitülerince, hele de tarih bölümlerince, makbul sayılacağını söylemek zor. Bu soyut anlatıyı, başka bir anlatımla efemeranın önemini, şöyle somutlaştırmaya çalışayım.
19. yüzyılın son yarısında Halep Vilayeti’ne bağlı sancağa bir defterdar atanmış olsun. Defterdar işini savsaklayan, işrete düşkün bir adam. Hasat zamanı geçen sene vergi alınan iki köye memur göndermeyi ihmal edip vergileri toplamıyor. İşretten başını kaldırıp durumun farkına vardığında, vergi toplama dönemi kapanmış. Bunu merkeze rapor etmesi gerekiyor. Emrindeki birkaç memuru da sıkıştırarak bir tezkere hazırlıyor. Efendim, Halep vilayetinin şu sancağına bağlı iki köyde yangın çıkması, mahsulün yanması, ahalinin perişan olması sebebiyle vergi toplanamamıştır. Belge İstanbul’a ulaşıyor, Bulgarlara satılmaktan kurtulup bizim Osmanlı Arşivi’nde yer alıyor. 19. yüzyılda Halep bölgesinde yaşanan felaketlerin, sosyal hayat üzerine etkisini çalışan bir doktora öğrencisi belgeyi buluyor. Sevinçle okuyup, künyesini verdikten sonra doktora tezine dâhil ediyor. Böylece tezi okuyan herkes, Halep’in o sancağındaki uğursuz yangından haberdar oluyor.
Meseleyi burada bitirmeyelim. Bekir Lütfü Bey’den de bahsedelim. Bekir Lütfü Bey, mülkiye mektebinden yeni mezun. Halep’in o sancağındaki defterdarın emrindeki memurlardan biri. Bu yangın meselesinin uydurma olduğunu, defterdarın işrete düşkünlüğünü biliyor. Mektup yazmış, mülkiyeden arkadaşı Fuat Kadri Bey’e. “Kadriciğim adam, olmamış bir yangın icat edip devletin parasını ateşe verdi.” diye dert yanıyor. Emekli kaymakam Kadri Bey’in mektuplarını kızı Hamiyet Hanım saklıyor. Hamiyet hanım ölünce, çocukları Osmanlıca mektupları antikacıya satıyorlar. Mektup, eski evrak koleksiyoncusu, Fatih Noteri Muzaffer Bey’in arşivinde bulunuyor.
Peki, hangi belge doğruyu söylüyor, Osmanlı arşivindeki mi, Muzaffer Bey’in arşivindeki mi? Sivil olana karşı bu mesafeli oluşun yeniden sorgulanması gerekir. Resmi olan da sivil olan da aynı ölçüde bizi yanıltabilir. Sonuç itibarıyla yalan, insan doğasında olan bir şeydir. Resmisi de sivili de insan elinden çıktığına göre her iki belgeye karşı da ihtiyat gösterilebilir. Yalnız efemeranın resmi belgeden farkı şudur: Resmi belge smokin giyinmiş bir adamdır, efemera pijamalı… Sanırım pijamalı adam kendisi gibi olmaya, smokinliden daha bir yatkındır. Yahut en azından teoride bu böyledir.