Türkiye Notları

Fikir Tarih Kültür

H. Hüseyin Bahadır TN AKTÜEL Türk Düşüncesi

Beşir Fuad’ın İntiharı Vesilesiyle

Türkiye’de okuma yazma, düşünme işinin kendine göre zorlukları malumdur. Bunlardan biri de Beşir Fuad’ın dediği gibi söylersek (tabi o başka bir bağlamda söylüyordu), hayal sermayesi ile hakikati aramaya çıkmaktır. Beşir Fuad, bu dediği şeyin bir gün kendisiyle ilgili söz konusu olacağını düşünmüş müdür?

Şimdi bildiğiniz gibi Beşir Fuad kolunu kesmek suretiyle intihar etmiştir. Bu intiharın yankısı o günden bugüne sürüp gelmiştir. Beşir Fuad denilir denilmez akla ilk olarak intiharının biçimi sonra da materyalist oluşu gelir. Tanpınar “bilim mistiği” nitelemesinde bulunmuştur onun için. Haksız da sayılmaz, yazı hayatının mahsulleri böyle olduğunu gösterir. İntiharı da mistikliğine uygundur. Kolunu kestikten sonra kan akarken, izlenimlerini yazar. Böylece bilim adamlarına intihar ile ilgili somut bilgiler bırakmış olur. Cesedini tıbbiyeye kadavra olarak bağışlamak istemesi de bilim sevgisinin ne boyutta olduğunu gösterir. Beşir Fuad adını şöyle veya böyle duymuş olan herkes bu yukarıda söz ettiklerimi de işitmiştir.

Onun materyalistliği ile intiharı hep aynı cümlede vurgulandığından bu intiharın suçu da materyalizm üzerine yıkılmıştır. Bu işin şampiyonu Ahmed Mithat Efendi’dir. Sanırım hepimizi yanıltan şuradan gidelim fikri de ona aittir. Beşir Fuad öldüğü sıralarda yayınlanan Schopenhauer’in Hikmet-i Cedidesi kitabı için kendi gazetesinde yayınladığı reklamda, Beşir Fuad’ın ölümünü Schopenhauer felsefesiyle ilişkilendirir. Tabi ilişkisi yoktur, amaç kitabı satabilmektir. Sonra da “Beşir Fuad” kitabını yayınlar materyalizme Beşir Fuad’ın canına kıymasına sebep olduğu için hücum eder.

Fakat ilginç olan şudur: Ahmed Mithat Efendi, Beşir Fuad’ın intihar etmeden evvel kendisine yazmış olduğu mektubu da kitabına koyar. İnsan bu mektubu okuyunca Beşir Fuad’ın intihara yönelmesinde materyalizmin ne gibi bir günahı bulunduğunu anlayamaz. Mektupta Beşir Fuad intiharının sebebini şöyle anlatır: Annesi delirmiştir. Kendisi de sinirlerinde bir yorgunluk hissetmiş bir gün annesinin akıbetine uğrayacağını düşünmüştür. Bunu bertaraf edebilmek için doktora müracaat etmiştir. Doktor bir müddet zihnini dinlendirmesinin, eğleneceği şeyler yapmasının doğru olacağını söylemiştir.

 İşte böylece sefahat alemine dalar. Sefahat alemlerinde epey para harcar. Bu arada metresi vardır, metresinden de çocuğu olur. Karısının yanına gidince metresi, metresinin yanına gelince karısı şikâyet edip başını ağrıtırlar. Aileden kalan serveti de iyice azalmıştır. Çoluğun çocuğun rızkını tümüyle tüketmemek için intihar etmeye karar verir. Mektubunda bu kadar açık ve samimi biçimde intiharın nedenini yazmıştır.

Fakat nedense koca Hace-i Evvel, Beşir Fuad hiç bunları anlatmamış gibi kitapta onun intiharını getirip materyalizme bağlamıştır. Öyle ya materyalizm dinsizliktir. Dinsizin de manevi dayanağı yoktur. Öyleyse materyalizme inanan biri kolaylıkla intihara yönelir gibi basit bir mantıktan hareket eder. Peki ama Beşir Fuad ile aynı dönemde yaşayan intihar eden dindar insanlar yok muydu? Bir insanın intihara yönelimini maneviyatı, her zaman engelleyebilir mi? Kabul etmek gerekir ki intihar, dindarı da materyalisti de vuran çok trajik bir insani tecrübedir.

İntiharı doğrudan materyalizmle ilişkilendirmek düşünsel bir tembelliğe de tekabül etmez mi? Madem bu materyalizm Beşir Fuad gibi akıllı bir adımın, gencecik yaşta canına kıymasına sebep olmuştur, o hâlde kötüdür. Ondan uzak durmak, onunla ilgili bir şey okumamak gerektir. Düşünce vasatının bu olduğu bir yerde anlama çabası da olmaz. Herkes karşı tarafa doğru bildiğini anlatmak derdine düşüp, reddiye yazar. Nitekim materyalizmle ilgili bol miktarda reddiye de yazılmıştır. Yazılmıştır yazılmasına ama vulgar materyalizm denilen, bir zamanların popüler ama sığ düşünce biçimi yaygın olmaya devam etmiştir.

Büchner’in Madde Kuvvet’inin 1857’lerde Hoca Tahsin Efendi ile okunmaya başlandığını kabul edersek kitap bizim memlekette yarım asırdan fazla etkili olmuştur diyebiliriz. Çünkü 1910’larda İttihatçılar bu kitabı okumaya devam ediyorlardı. Kitabı okuyan adamların kısmı azamı dinsiz de olmadıklarına göre sanırım başka şeyler de anlatıyordu. İşte düşünmek, anlatılan neydi onun peşine düşmek ile ilintilidir. Her şey gibi düşünme için de bir ön hazırlık, bir birikimin olması gerekir.

Mevleviler yere çivi çakıp ayak parmaklarının arasına geçirerek dönmeyi meşk ederlermiş. Çünkü dönmek denilen şey ancak bu meşk ile öğrenilebilir. Düşünmek de bana kalırsa dönmek gibi “meşk” edilecek iştir. Böyle hazırlıksız, tennureyi çekip dönmeye çalışınca yere kapaklanmak kaçınılmazdır.