Jeff D. Colgan
Özet:
Güçlü devletler, uluslararası düzenin kurallarını ve kurumlarını şekillendirmek için bir yandan rekabet ederler diğer yandan ise iş birliği yaparlar. İklim değişikliğinin artan etkileri bu davranışı nasıl etkileyecek? Bugüne kadar, güvenlik ve ekonomik rekabet üzerine analiz yapanların çoğu, iklim değişikliğinin en güncel anlayışlarını analizlerine yalnızca gelişigüzel veya kısmen dahil ettiler. Çeşitli strateji ve düzen analistlerinin iklim değişikliği hakkında düşündükleri noktasında üç farklı yaklaşım belirledim. Birincisi, “tehdit çarpanı” en çok ABD Savunma Bakanlığı’na tanıdık geliyor ve iklim değişikliğinin nasıl artan bir iç savaş, zorunlu göç, siyasi şiddet ve altyapı hasarı olasılığı yarattığına odaklanıyor. İkincisi ise “sorun takasları” yaklaşımıdır ve bu yaklaşım iklim değişikliğini diğer askeri ve ekonomik önceliklerle araçsal takaslar yaratan bir sorun alanı olarak tasavvur eder. Obama yönetiminin 2014’te Çin’in Paris Anlaşması’na desteği karşılığında Güney Çin Denizi’nde bir Seyrüsefer Özgürlüğü Operasyonunu (FONOP) ertelemesi bu yaklaşıma örnek olarak verilebilir. Üçüncüsü ise “değişmiş manzara” yaklaşımı olup bu yaklaşım iklim değişikliğini bir sorun alanı olarak değil, devletlerarası rekabet ve iş birliğinin diğer birçok alanıyla özünde bağlantılı olan yaygın bir arka plan koşulu olarak görüyor. Bu görüşe göre, aktörler, uluslararası ticarette karbon tarifeleri veya denizaşırı enerji projeleri için kalkınma finansmanı gibi her bir konvansiyonel sorun alanında iklimle ilgili teşviklere ve fırsatlara sahiptir. İklim ve düzen bağını kavramanın bu üç yaklaşımının her biri verimli ve kusurludur, ancak üçüncüsü en az anlaşılan ve en fazla ilgiyi hak edendir.
Giriş:
Uluslararası ilişkiler üzerine çalışan bilim adamlarının birden fazla “uluslararası düzen” tanımı vardır. Ancak bu tanımların ortaklaştığı nokta, uluslararası düzenin, temel kuralları, ilkeleri ve kurumları da dahil olmak üzere bir grup devlet arasındaki hükmedici düzenlemelerden oluşmasıdır. Birleşmiş Milletler, Dünya Ticaret Örgütü (WTO), Uluslararası Para Fonu ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) gibi kurumlar, bu hükmedici düzenlemelerin tezahürleri ve hizmetkarlarıdır. İklim değişikliği, genellikle liberal düzen olarak adlandırılan mevcut uluslararası düzene yönelik çeşitli zorluklardan biridir. Örneğin, ülkeler farklı hız ve büyüklüklerde iklim yanlısı politikalar geliştirdikçe, ticaret ve ekonomik entegrasyon konusunda mevcut düzenlemelerden ayrılmaya yönelik teşviklere sahip olacaklardır. Dünya Ticaret Örgütü halihazırda birkaç ülkenin çevre politikalarının zıttın da kararlar verdi ve Avrupa Birliği’nin yakın zamanda önerdiği karbon sınırı ayarlama mekanizması daha fazla zorluğa yol açabilir.
Bugüne kadar, iklim değişikliği hakkında üç farklı düşünce biçimi strateji ve uluslararası düzen analizini şekillendirdi: “tehdit çarpanı”, “sorun takasları” ve “değişmiş manzara”. Bu düşünme tarzlarından hiçbiri, her durumda temelde “doğru” veya diğerlerinden üstün değildir. Ancak bugünün bağlamında ve iklim etkilerinin mevcut anlayışında, “değişmiş manzara” yaklaşımı, bürokratik ataleti ve geleneksel ABD eylem modellerini kırmak için en iyi fırsatı sunmakta ve iklim değişikliği ışığında ABD çıkarları, fırsatları ve stratejisi hakkında düşünmek için daha stratejik bir yol sağlamaktadır.
Başkan Biden’ın ilk Yönetici Kararlarından biri, Birleşik Devletler hükümetinin her bir departmanını ve kurumunu bir iklim eylem planı formüle etmeye ve iklim değişikliğini düşünce ve işlevsel süreçlerine daha iyi dahil etmeye yönlendirdi. Bunu yaparken, iklim bilgili analizler ve gelecek senaryoları, yalnızca yeni tehditleri veya takasları değil, mevcut yönetim düzenlemelerini bozabilecek tüm yeni fırsatları ve teşvikleri de dikkate almalıdır. Örneğin, Dışişleri Bakanlığı’na böyle bir planın nasıl oluşturulacağı konusunda tavsiyede bulunsaydım, her bölgesel ve işlevsel büroyu, iklim değişikliğinin kendi alanlarını nasıl etkilediğine dair bir SWOT (Güçlü Yönler-Zayıf Yönler-Fırsatlar-Tehditler) analizi yapmaya teşvik ederdim.
İklim Düşüncesinin Üç Modu
İklim değişikliği hakkında üç farklı düşünce tarzı, strateji ve uluslararası düzenin analizini şekillendirdi. İlki, iklim değişikliğini bir “tehdit çarpanı” olarak görüyor. Bu görüş, iklim değişikliğinin uzun süredir ordunun görevlerini şekillendiren bir gerçeklik olarak görüldüğü ABD Savunma Bakanlığı’nda en yaygın olanıdır. “Tehdit çarpanı” anlayışı, iklim değişikliğinin nasıl artan iç savaş, siyasi şiddet ve altyapı hasarı olasılığını yarattığına odaklanır. Örneğin birçok analist, 2011’de başlayan Suriye iç savaşının, kısmen, ondan önceki yıllarda yaşanan kuraklık ve tarımsal streslerden kaynaklandığını savunuyor.
Tehdit Çarpanı
2000’li yılların başında ortaya çıkan “tehdit çarpanı” düşünce tarzı, “iklim değişikliğinin yaratacağı ve şu anda yalnızca tahmin edebileceğimiz etkilerin doğuracağı geniş sonuçların boyutunu vurgulamaya yardımcı olmak için faydalı bir giriş noktasıydı. Örneğin, MIT’den bilim adamları, şu anda 400 milyon kişiye ev sahipliği yapan Kuzey Çin Ovası’nın, gölgede oturan genç, sağlıklı insanlar için bile ölümcül olan aşırı sıcaklık ve nem kombinasyonu nedeniyle birkaç on yıl içinde neredeyse yaşanmaz hale geleceğini tahmin ediyor. İklimlendirme ve çevresel adaptasyona yapılan büyük yatırımlar, bu insanların bazılarının bölgede kalmasına izin verebilir, ancak gerçekçi olmak gerekirse milyonlarca insan ya bu bölgeden taşınacak ya da ölecek. Her iki seçenek de Doğu Asya’nın kalbinde büyük bir siyasi istikrarsızlık kaynağı yaratıyor. Benzer aşırı hava koşulları Güney Asya, Basra Körfezi Bölgesi ve Afrika’nın bazı kısımlarını etkileyecek. 2020’de yapılan bir araştırma, 1 ila 3 milyar insanın, insanlar için yaşanabilir normal koşullar aralığının dışında kalacağı tahmin ediliyor. Bu ölçekte göç ve ölümün ne gibi sorunlara yol açacağını bilmiyoruz çünkü bunlar için gerçek bir emsalimiz yok. En iyi ihtimalle, bazı kusurlu tarihsel analojilerimiz var ve hiçbiri bize yeterli değil. Bu nedenle tehdit çarpanı düşünme tarzı iyi bir başlangıç olsa da sonraki iki düşünme tarzının önerdiği gibi eksikti.
Sorun Takasları
“Sorun takasları” olarak adlandırdığım ikinci düşünce tarzı, iklim değişikliğini bir sorun alanı ve diğer askeri, diplomatik ve ekonomik önceliklerle araçsal değiş tokuşlar yaratabilecek bir alan olarak hayal ediyor. Örneğin, 2014 yılında Obama yönetiminin, Çin’in Paris Anlaşması’na desteğini kolaylaştırmak için Güney Çin Denizi’nde bir Seyrüsefer Özgürlüğü Operasyonunu ertelediği bildirildi. Bu şekilde bakıldığında, iklim değişikliği bir iş birliği sorunudur (hatta belki de toplu eylem sorunudur) ve temel hedef sera gazı (GHG) emisyonlarını azaltmak ve nihayetinde küresel ekonomiyi karbondan arındırmaktır. Ülkeler arasındaki iş birliği, örneğin temiz enerji teknolojisinin veya negatif emisyon teknolojisinin araştırılmasını, geliştirilmesini ve uygulanmasını teşvik edebilir. Teknik standartları koordine etmede ve daha iddialı azaltma hedefleri için siyasi baskı oluşturmada da faydalı olabilir.
Yine de 1997 Kyoto Protokolü gibi politika başarısızlıklarının gösterdiği gibi, anlamlı bir karbonsuzlaştırma üretmek için uluslararası diplomasinin sınırları konusunda gerçekçi olmalıyız. “Sorun takasları” düşünce tarzının bir çeşidi ise iklim değişikliğini bir sorun alanı olarak görmek, ancak diğer sorunlarla politika değiş tokuşları olduğunu reddetmektir. Gerçekte, buradaki iddia, iklim değişikliğinin ülkeler arasındaki diğer tüm diplomatik meselelerden, ekonomik entegrasyon veya insan hakları gibi diğer meselelerdeki farklılıklardan etkilenmeden uzak tutulması gerektiğidir. Biden yönetimi bazen bu görüşü dile getiriyor. ABD İklim Değişikliği Özel Temsilcisi John Kerry, örnek olarak Pekin’in fikri mülkiyet hırsızlığını ve Güney Çin Denizi’ndeki saldırganlığını göstererek “Çin ile ciddi farklılıklarımız var” ama “bu meseleler asla iklimle ilgili hiçbir şeyle takas edilmeyecek. Bu olmayacak’’ dedi.
Uygulamada, karbonsuzlaştırmayı diğer politika meseleleriyle olan takaslardan izole etmek o kadar kolay olmayabilir. Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Çin hükümetini Xinjang’daki insan hakları meseleleri konusunda eleştirdikten sonra, bir Çin hükümet hesabı tweet attı: ‘‘Çin, iklim değişikliği konusunda ABD ile çalışmaya istekli. Ancak bu tür bir iş birliği, genel Çin-ABD ilişkilerinden etkilenmeden duramaz. Çin’in iç işlerine müdahale ederken ve çıkarlarını zedelerken Çin’den küresel meselelerde destek istemek mümkün değil.’’ Dahası, Çinliler iklim değişikliği konusundaki iş birliğini diğer meselelerle açıkça ilişkilendirmemeyi seçseler bile, gerçek şu ki diplomatlar herhangi bir ilişkide hangi konuları gündemin en üstüne koyacaklarını seçmek zorundalar ve bu seçim sıfır toplamlı bir oyun. İklim değişikliği zirvedeyse, başka şeyler de gündemin daha alt sıralarına düşmeli.
Değişmiş Manzaralar
Üçüncü düşünce tarzı, “değişmiş manzara”, iklim değişikliğini bir sorun alanı olarak değil, devletlerarası rekabet ve iş birliğinin diğer birçok alanıyla özünde bağlantılı olan yaygın bir arka plan koşulu olarak görüyor. İklim değişikliği insani zorlukları, kalkınma finansmanını, küresel tedarik zincirlerini, devletler arası ittifakları ve daha fazlasını etkileyebilir veya etkileyecektir. Bu çok yönlü etkileri ele almaya çalışan diplomatlar ve analistler, bunları iki boyutta düşünmelidir. İlk boyut, iklim değişikliğinin mevcut yönetim düzenlemelerini veya davranışlarını nasıl etkileyeceğinden, yelpazenin diğer ucunda iklim değişikliğinin benzeri görülmemiş yeni durumları nasıl yaratacağına kadar uzanan yeniliktir. İkinci boyut, temelde iki kategoriye ayrılan maddi tiptir: ekonomik akışlar ve ekonomik olmayan konular. Bu iki boyut, herhangi bir coğrafi bölgenin (örneğin Orta Doğu) veya işlevsel alanın (örneğin, insan hakları ve demokrasi) analisti tarafından değerlendirilebilecek dört kategori oluşturur.
Bazı örnekler, bu değişmiş manzaranın boyutlarını göstermektedir. İlk kategori olarak ekonomik akışlar için mevcut düzenlemeler düşünülebilir. İklim değişikliği ticaret yollarını, emtia tüketimini ve enerji akışını bozacak. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri, Basra Körfezi bölgesindeki ülkelerle, özellikle Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar ve BAE ile, genellikle “güvenlik için petrol” anlaşmaları olarak nitelendirilen bazı uzun süreli ilişkilere sahiptir. Bu ikili ilişkiler elbette sadece petrolden daha fazlasıdır ve dünyanın petrol talebi bir gecede yok olmayacaktır. Öyle olsa bile, fosil yakıtlardan uzaklaşan küresel enerji geçişinin sonunda ABD’nin bu ülkelerle olan ilişkilerinin temel önermelerini baltalaması muhtemel görünüyor. Dahası, Petro devletler, ABD’nin egemenliklerine daha az yatırım yaptığı bir dünyada askeri güvenliklerini en iyi nasıl garanti altına alacaklarını yeniden değerlendirmeye başladıkları için, bu geleceğin öngörüsü şimdi veya yakın gelecekte bölgesel dinamikleri etkileyebilir. ABD perspektifinden, azalan küresel petrol talebi nedeniyle Basra Körfezi’nde bulunan varlığını azaltmak iklimle ilgili bir fırsat olabilir, ancak aynı zamanda tehditler de yaratıyor. Dışişleri Bakanlığı, bu fırsatlar ve tehditleri göz önünde bulundurup iklim değişikliğinin Basra Körfezi bölgesi için getireceği birkaç değişiklikten sadece biri olduğu bilinciyle SWOT analizi yapmalıdır.
Bu birinci kategoride, ekonomik akışlar için mevcut düzenlemelere ikinci bir örnek, önemli bir uluslararası boyutu olan merkez bankaları tarafından yürütülen makroekonomik koordinasyondur. İklim değişikliği, fiziksel, hukuki anlaşmazlıklar ve geçiş riskleri dahil olmak üzere finansal sistemin istikrarı için çok sayıda risk yaratır. Bu riskler, birbirine derinden bağlı bir küresel sistemi etkiler. Tarihçi Adam Tooze’nin 2008 mali krizi tarihinde gösterdiği gibi, ABD Federal Rezervi yalnızca ABD ekonomisinin karşı karşıya olduğu tehditlere karşı değil, aynı zamanda Avrupa ve küresel finansal istikrara yönelik tehditlere karşı da harekete geçmek zorunda kaldı. Finansal İstikrar Kurulu, Uluslararası Ödemeler Bankası ve Basel Bankacılık Denetimi Komitesi gibi çeşitli uluslararası yönetim düzenlemeleri vardır. Tüm bu kurumlardaki politika yapıcılar, iklim değişikliğinin finansal istikrara yönelik oluşturduğu tehdide yavaş yavaş uyanıyor ve bu tehdide yanıt olarak (tutarsız, çok farklı) eylemlerde bulunuyorlar.
İkinci kategori, ekonomik akışlar için yeni durumlardır. Hemen aklıma iki örnek geliyor. Birincisi, Asya’dan Avrupa’ya, esas olarak Rus denizlerinden geçen yeni bir Arktik nakliye rotası olasılığı. Rusya, Kuzey Kutbu’nda giderek daha iddialı hale geliyor ve bu iddialılığın ABD çıkarları üzerindeki etkilerinin sürekli olarak analiz edilmesi gerekiyor. İkinci bir örnek, aktörlerin, özellikle elektrikli araçlarla (EV’ler) bağlantılı olarak, piller için küresel tedarik zincirleri hakkında artan endişeleridir. Bu tür piller için hammaddelerin çoğu Çin’de çıkarılıyor veya rafine ediliyor. Çin bu piyasa yapısını siyasi veya ticari amaçlar için kendi avantajına kullanmaya karar verebilir. Bu nedenle, Kanada topraklarında nikel ve kobalt gibi temel malzemeler için madencilik ve rafinaj kapasitesi oluşturmaya yönelik yeni bir ABD-Kanada girişimine artan bir ilgi var. Yine, Dışişleri Bakanlığı bu fırsat ve tehditleri göz önünde bulundurarak SWOT analizleri yapmalıdır.
Üçüncü kategoride – ekonomik olmayan konularla ilgili mevcut düzenlemeler – analistler, ulusal sınırların, askeri üslerin ve çeşitli kirleticilerin iklim değişikliği tarafından nasıl taşındığını veya bozulduğunu düşünmelidir. Bazı sınırlar, iklim değişikliğinin hareket ettirdiği nehirlerin veya buzulların konumuna dayanmaktadır. Askeri üsler, özellikle deniz üsleri, yükselen denizlerden veya artan fırtınalardan etkilenen altyapıya sahiptir. Kendi çalışmalarımdan bazıları, iklim değişikliğinin radyoaktif ve zehirli kirleticileri beklenmedik şekillerde nasıl harekete geçirdiğini gösteriyor. Örneğin, araştırmama göre Danimarka ve Grönland’ın, ABD ordusunun Grönland’da terk edilmiş bir askeri üs olan Camp Century’de bıraktığı kirleticileri, yani iklim değişikliğinin tehlikeli şekillerde harekete geçirme tehdidinde bulunduğu donmuş kirleticileri temizlemenin gelecekteki maliyeti üzerine hesaplaşmak isteği Amerika Birleşik Devletleri’nin yeni diplomatik sürtüşmeler veya yasal tehditlerle nasıl karşı karşıya kalabileceğini gösteriyor.
Son olarak, dördüncü kategoride, ekonomik olmayan konuları içeren yeni durumlar, çok çeşitli bilinmeyenler mevcuttur. İklimle ilgili insan göçü en endişe verici olanlardan biridir. New York Times tarafından yapılan bir araştırma, Orta Amerika’dan 30 milyona kadar iklim göçmeninin 2050 yılına kadar güney ABD sınırına dayanacağını gösteriyor. Orta düzeyde göç hem göçmen hem de göç alan ülke için tipik olarak faydalı olsa da Suriye iç savaşının ardından Avrupa’da görüldüğü gibi, büyük göç dalgaları siyasi istikrarsızlaştırıcı olabilir. Ayrıca göç, uluslararası ilişkiler için başka sorunlar da yaratabilir. Türkiye ve Fas gibi ülkeler, son zamanlarda, AB’deki alıcı ülkelerden siyasi tavizler almak için sınır korumalarını seçici olarak uygulayan gönderen veya geçiş ülkeleri tarafından göçün nasıl silahlandırılabileceğini göstermiştir. Meksika veya Küba’nın gelecekte Amerika Birleşik Devletleri’ne karşı silahlı göç taktiklerini göz önünde bulundurması akıl almaz bir şey değildir. Böyle olmasa bile, Meksika ve Orta Amerika ülkeleri, iklimle ilgili bu tür toplu göçlerin nedenlerini azaltmak için ABD’yi ekonomik yardıma çağıracaklardır. ABD hükümetinin bu tür talepleri nasıl ele alacağı ve bu şekilde tahsis edilen ABD kaynaklarını akıllıca kullanma konusunda bir stratejisi olmalıdır.
Şekil 1, iklim değişikliği etkilerinin bu örneklerini daha önce tanımlanan iki boyuta (yenilik ve asli tip) göre göstermektedir. Bu örnekler, kapsamlı olmaktan ziyade açıklayıcı niteliktedir. Gerçekten de örnekler muhtemelen iklim değişikliğinin gelecekte yeni siyasi zorluklar yaratacağı birçok farklı yolu yüzeysel bir biçimde gösteriyor. Bununla birlikte, Şekil 1’deki çerçeve, analistlerin bazı olasılıkları öngörmesine yardımcı olabilir.
ŞEKİL 1: Değişen Siyasi Manzaranın Boyutları[2]
Sonuç:
İklim değişikliğinin dünya siyasetinin hemen her alanına getireceği yeni sorunları, yeni teşvikleri, yeni güçlü yönleri ve yeni zayıflıkları düşünmenin kolay bir tarifi yok. Yavaş yavaş, analistler ve bilim adamları giderek daha etkili çerçeveler geliştiriyorlar. Bu kısa notta üç tanesini vurguladım: tehdit çarpanı, sorun takasları ve değişen manzara. İklim ve düzen bağını kavramanın bu üç yolunun her biri hem verimli hem de kusurludur, ancak üçüncüsü en az anlaşılan ve en fazla ilgiyi hak edendir. İklim değişikliği, finanstan ticarete, politikadan nükleer silahların yayılmasına kadar her şeyi yeniden şekillendiriyor ve bu yeni stratejik manzaraya atıfta bulunmadan anlaşılabilecek “iklim dışı” pek az sorun bırakıyor.
Kaynaklar:
Financial Times, Global Environmental Politics, Nature, Nature Communications, New York Times Magazine, Penguin Random House, Princeton University Press, Proceedings of the National Academy of Sciences of the United States of America, United States White House, United States Department of Defense, Vox, Wall Street Journal
Colgan, Jeff D. Siyaset Bilimi Bölümü’nde Doçent ve Brown Üniversitesi Watson Kamu ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nde İklim Çözümleri Laboratuvarı Direktörüdür. Araştırmaları, özellikle enerji ve çevre ile ilgili olarak uluslararası düzene odaklanmaktadır. Son kitabı “Partial Hegemony: Oil Politics and International Order” Eylül 2021’de Oxford University Press tarafından yayınlandı. Bir önceki kitabı “Petro-Aggression: When Oil Causes War” 2013 yılında Cambridge University Press tarafından yayınlandı. International Organization, Foreign Affairs, World Politics, International Security ve başka yerlerde yayınlanmış çalışmaları bulunmaktadır.
[1] Bu makale ilk olarak Jeff D. Colgan tarafından ‘‘Climate Change, Grand Strategy, and International Order’’ başlığıyla İngilizce olarak Wilson Center için kaleme alınmış ve 23 Temmuz 2021 tarihinde Wilson Center’ın web sitesinde yayınlanmıştır. Makale Wilson Center’ın izni ile Ebuzer Demirci tarafından Türkçe’ye çevirilmiştir. Makalenin orijinali için bakınız: https://www.wilsoncenter.org/article/climate-change-grand-strategy-and-international-order
[2] Görselde yer alan ifadelerin Türkçe çevirileri için bakınız: Novelty: Yenilik, New Situations: Yeni Durumlar, Existing Arrangements: Mevcut Düzenlemeler, Economic Flows: Ekonomik Akışlar, Non-economic: Ekonomik olmayan, Oil-for-security deals: Petrol karşılığı güvenlik anlaşmaları, Global Finance: Küresel Finans, Mobilized Borders: Harekete Geçirilmiş Sınırlar, Military bases: Askeri üstler, Pollutants: Kirleticiler, Arctic shipping: Artik taşımacılığı, Global supply chains e.g. Canada-US battery chain: Küresel tedarik zincirleri ör. Kanada-ABD pil zinciri, Climate migrants: İklim göçmenleri