Türkiye Notları

Fikir Tarih Kültür

Ebuzer Demirci TN DERGİSİ

Türkiye Somali İlişkileri Bağlamında Afrika’da Yapıcı Bir Aktör Olarak Türkiye

2011 yılında o dönem Başbakan olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kendi ve beraberindeki ailesi, bakanlar, bürokratlar, iş adamları ve sanatçıların canını tehlikeye atarak 10 yıl önce gerçekleştirmiş olduğu ziyaret Somali tarihinde dönüm noktalarından birisi oldu. Bu nedenle de benzerine az rastlanır bir şekilde Somali devleti bugüne özel bir anlam yükleyerek Erdoğan’ın ziyaretinin 10. Yılı kutlamalarını devlet eliyle geniş bir katılımla 19 Ağustos 2021 yılında gerçekleştirdi. Normal şartlar altında yabancı bir liderin ülkeye ziyaretinin 10. yılı kutlamalarının devlet eliyle kutlanması garipsenecek bir durum olsa da tarihi süreçteki Türkiye Somali ilişkileri, Somali’nin son yüzyılda ki siyasal durumu ve Türkiye’nin son 10 yılda Somali’de oynadığı yapıcı rol göz önüne alınınca bu Somalililer için gayet normal bir olay haline gelmektedir.

Kısa Somali tarihi ve Somali’de İç Savaş Giden Yol

Somali’nin jeopolitik konumu tarihi süreçte her zaman dış güçlerin iştahını kabartmıştır. Öncelikli olarak Birleşik Krallık Hindistan’a giden yolu güvence altına almak için Somaliland’ı sömürgeleştirmiş ardından ise Somali toprakları 1884 Berlin Konferansı ile birlikte Somali, Afrika’da sömürge elde etme arayışında olan sömürgeci güçler Birleşik Krallık, Fransa, İtalya arasında bölüştürüldü. Sömürgecilere ek olarak Somali’nin komşuları olan Etiyopya’nın Ogedan’ı ve Kenya’nın ise The North Eastern Province’ı işgal etmesi ile birlikte birlikte Somali tamamen parçalandı.

İkinci Dünya Savaşı’nın ardından sömürgeciliğin geri çekilmesinin etkileri Somali’de de görünmeye başladı. Başta Somali Gençlik Birliği’nin çabaları olmak üzere Somali halkının arzusu ve dönemin şartlarının da desteğiyle 1 Temmuz 1960 yılında Somali bağımsızlığını tekrardan kazandı. Bağımsızlığın kazanılmasının ardından 1960-1969 arası döneminde görece demokratik seçimlerin gerçekleştirildiği Somali, Afrika’nın parlayan yıldızlarından birisi oldu. Afrika’nın İsviçre’si olarak anılmaya başlayan Somali demokrasinin Afrika’da geçerli olabileceği hususunda entelektüel çevrelere umut filizleri ekse de bu süreç çok uzun sürmedi.

Fakat 1969 yılında gerçekleşen sosyalist ve milliyetçi tandanslı bir darbe sonucu Yoldaş Siad Barre ve beraberindekiler iktidarı ele geçirdi ve Somali’nin demokrasi tecrübesinin sonuna gelinmiş oldu. Kur’an’a dayalı bir sosyalist anlayış ile ülkeyi yönetme iddiasında olan Barre ilk olarak birçok darbede olduğu gibi darbeyi beraber gerçekleştirdiği ve kendisine rakip olabilecek Yarbay Salaad Gabeyre Kediye ve Polis Şefi Jama Ali Korshel gibi isimleri farklı yollarla siyaset sahnesinden silip iktidarını kuvvetlendirdi.

Somalililere görece müreffeh bir hayat sunmayı başarmış olan Siad Barre rejimi 1977 yılı ile birlikte Sovyetlerden de aldığı destek sonucu gücünün zirvesini yaşadı. Birçok Somalili gibi kendisi de Büyük Somali hayali ile büyümüş olan Siad Barre başarabileceğine inandığını ilk anda Büyük Somali’yi yeniden kurmak için Etiyopya saldırdı ve Ogaden’ı geri almak için The Western Somali Liberation Front’a başta örtülü ardından ise açıktan desteğini verdi. Fakat Ogaden Savaşı’nın ilk aylarında başarıları ile Somalililerde yeniden Büyük Somali’ye kavuşabilecekleri hayalini filizlendiren Barre rejimi dost ve müttefik bildiği Sovyetlerin kendisine karşı Etiyopya’nın yanında durması ile birlikte hayal kırıklığına uğradı. Sosyalist oldukları var sayılan iki devletin çatışmasında Sovyetler, Etiyopya’nın yanında durmakla kalmadı; Küba’dan bile Somali’ye karşı savaşmaları için Etiyopya’ya binlerce asker gönderdi. Ogaden Savaşı’nın hayal kırıklığı ve ilerleyen dönemde bozulan iç işlerinde ki insicam bir sosyalist olarak Barre’nin kendisinin nefret ettiğini iddia ettiği klan siyasetini önce çıkarması ile iyice bozuldu. Ülkenin kuzey ve güneyinden gelen kabilelerin 1991 yılında Barre rejimini devirdi. Fakat Barre rejiminin devrilmesi de ülkede ki sorunları çözmemiş bir yandan savaş ağaları diğer yandan ise kabile çatışmaları ön plana daha fazla çıkmaya başladı. İç çatışmaların ülkeyi insani krize sürüklemesi sonucu birçok Somalili ülke dışına göç etmek zorunda kaldı. Diğer bir yandan ise ülkede merkezi otoritenin yok olmasıyla birlikte Somali dış müdahaleye her zamankinden daha açık bir ülke haline geldi.

Somali’ye Amerikan müdahalesi de bu dönemde gerçekleşti. Baba Bush’ta Somali’nin ihtiyacı olan yardımın Somali’ye ulaştırılması ve BM personelinin korunması için askeri müdahalenin gerekli olduğuna dair bir inanç vardı. Bu inançla Aralık 1992’de Amerika, BM’in yardım faaliyetlerini güvenceye almak için bir askeri operasyon başlattı. 1990larda güçlerinin zirvesinde olmasına rağmen Amerikalılar bile Somali bataklığına batmaktan kurtulamadı. Yaşanan dramatik olaylar sonunda Amerikan ordusu 1994’te Somali’den çıkmak zorunda kaldı.

Somali 1980lerin sonundan başlayıp 2010ların başına kadar gelen süreçte tam bir çökmüş devlet görüntüsü çizmekte olup devlet bu dönemde koruma dahil temel gündelik fonksiyonları yerine getirmekten aciz kaldı. Hobbes’un Leviathan’ı Somalililerin iradelerini kendine teslim etmemeleri üzerine Hint okyanusunun içlerine çekildi. Devlet kapasitesinin tamamen çökmesi sonucu kaosun ülkeye hakim olmasıyla birlikte ülke de devletin işlevlerini yerine getirmek arzusunda olan yeni oluşumlar ortaya çıkmaya başladı.

Ülkedeki adaletsizlik ve hukuksuzluğa vurgu ile savaş ağalarının amansız mücadelesine karşı bir cephe olarak doğan İslam Mahkemeleri Birliği bu oluşumların en öne çıkanı oldu. Şeyh Şerif Ahmed’e göre “İslam Mahkemeleri Birliği, 15 yıldır acı çeken Somali halkının barışı, tam adaleti ve halkını hiçbir yöne çürüten anarşik savaş ağalarının yönetiminden özgürleşmesini sağlamak için kuruldu.” Somali’nin önemli kısmında uzun yıllar sonra ilk defa tekrardan otorite kurmayı başaran İslam Mahkemeleri Birliği ilerleyen dönemde de Somali’nin geleceğinde belirleyici oldu. Ülkenin hem inşa edici hem de yıkıcı taraflarını 1994-2006 yılları arasında dönemde aynı yapılanma içinde kendisinde birleştirdi.

İslam Mahkemeleri Birliği’nden çıkan ve 2009’da geçiş hükümetinin Cumhurbaşkanı olan Şeyh Şerif Ahmed ile birlikte Somali tekrardan bir toparlanmaya başladı. Fakat Şerif’in İslam Mahkemelerinin önemli bir kısmını devlete entegre etme ve devletin kurucu kadrolarını İslam Mahkemeleri üzerinden şekillendirmesi İslam Mahkemeleri Birliği’nin şahin kanadında rahatsızlığa neden oldu. İleride terör örgütü el-Şebab’ı oluşturacak olan bu şahin grup devleti yeniden kurma girişiminde bulunan ve Batılı güçler ile görüşmeler yapan Şeyh Şerif Ahmed ve beraberindekileri tekfir etti. İslam Mahkemeleri Birliği’nde yaşanan bu bölünme Somali devletinin bu gününde bile hala belirleyicidir.

1990larda başlayan iç savaş, 2006’da gerçekleşen Etiyopya işgali, El-Şebab terörü ve dış güçlerin müdahaleleri ile ülke kaosun içinden çıkamaz hale geldi. Bunlara ek olarak ise ülke de terörün, iç savaşın ve altyapı eksiklerinin neden olduğu ulaşım sıkıntıları sonucunda kuraklık ve açlık ile mücadelede sorunlar yaşandı. 2010-2012 arasında yaşanan büyük kuraklık Somali’de toplu ölümlerin yaşanmasına ve halkın açlık ve sefalete daha fazla sürüklenmesine neden oldu. Normal şartlarda kendine yetebilecek bir ülke olan Somali devlet otoritesinin ortadan kalkması ile birlikte halkın açlık ve sefaletten kırıldığı, terörün hakim olduğu çökmüş bir devlet haline geldi.

Erdoğan’ın Somali Ziyareti ve Gelişen İlişkiler

Dünyanın adını bile duymak istemediği, sadece kötü anılarla hatırlanan Somali’de 2010-2012 yılları arasında yaşanan açlık ve kuraklık kaosun içinde olan ülkeyi iyice yıkıma itti. Somalilerin bu süreçte destek aradıkları ülkelerden birisi de Türkiye oldu. Somalilerden gelen talebi geri çevirmeyen Türk Dışişleri Bakanlığı Somali’deki açlık ve kuraklığa sessiz kalmayarak gerekli çalışmaları başlattı. Türkiye ilk günlerde başta TİKA, Kızılay ve sivil toplum örgütleri üzerinden insani yardım ulaştırmaya çalışmış olsa da Somali’deki vahim durum insani yardımlarla çözülebilmenin ötesindeydi.

2011 yılının 19 Ağustos’unda gerçekleşen Erdoğan’ın ziyareti de zaten bu noktada önemlidir. İç savaştan bu yana yani 20 yıl sonra ilk defa Somali’ye bu düzeyde bir ziyaret gerçekleşmişti. Bu ziyaret sonucu Somali’de ki üzücü duruma şahit olan Erdoğan ziyaret sonrasında Somali politikasını bir devlet politikası haline getirdi. En büyüğünden en küçüğüne Türkiye’nin bütün kurumlarının işin içinde yer aldığı bir devlet inşası projesi Somali’de başladı. Türk devletinin güç ve kapasite projeksiyonun nereye kadar uzanabildiği ve istenirse nelerin başarılabileceğinin en önemli göstergesi de Somali politikası oldu. Geçen 10 yılın ardından görülebilmektedir ki Türkiye Somali devletinin inşasında oynadığı yapıcı rol ile Somali halkının ve elitlerinin gönlünü kazanmış ve Somali’de başta ordu olmak üzere birçok kurumu yeniden ayağa kaldırarak bütün dünyaya iyi niyetli olunması halinde nelerin başarılabileceğini göstermiştir.

1990larda başlayan Somali’deki iç savaş sırasında tek kutuplu dünyada tek hegemon güç olan Amerika gücünün zirvesini yaşamaktaydı. Fakat buna rağmen Amerika ve müttefikleri Somali’de devlet inşası konusunda başarısız olmaya mahkum oldu. Amerika gibi bir gücün bunca maddi kapasiteye rağmen Somali’de devlet inşasını başaramadığı halde Türkiye gibi bir aktörün nasıl başarıya ulaşmaya bu kadar yaklaştığı sorusu akıllara gelmektedir. Bu başarının altında bazı önemli hususlar yatmaktadır.

Türkiye Somali’de Neden Başarılı Oldu?

Türkiye ve Somali Osmanlı zamanlarına uzanan iyi niyet üzerine kurulmuş tarihi bağlara sahiptir. Türkiye’nin sömürgeci bir geçmişi olmaması, Osmanlı zamanında Afrika’nın doğu kıyılarını Avrupalı sömürgecilerden koruma girişimleri, İslam dini ve kültürü üzerine inşa edilmiş ortak bir inancın paylaşılması ve Türkiye’nin kalkınmış ve güçlü bir Müslüman ülke oluşu Türkiye’yi Somalililer gözünde değerli bir aktör kılan başlıca faktörler arasındadır. Sadece Somali’de yaşayan değil Avrupa ve Amerika kıtalarında ikamet eden diaspora Somalililerinin Türkiye’ye yerleşme ve iş kurma istekleri de bu yukarıda sayılan gerekçelerin sonucudur. Fakat bu genel faktörlerin ötesinde Türkiye’nin Somali politikasının temelinde daha güncel faktörler rol oymamıştır.

Türkiye’nin başarılı politikasının temelinde diğer güçlerin düştüğü hatalara düşmemesi yatmaktadır. Amerika’nın dış müdahale ve devlet inşası örneklerinde görüleceği üzere Amerika askeri ya da insani operasyon düzenlediği yerlerde genelde işgalci bir güç olarak görülmekte ve halkın ve elitlerin üzerinde rıza üretememektedir. Amerika 1990larda Somali iç savaşı sırasında BM yardım personelini korumak için Somali’ye asker göndermiş lakin Irak ve Afganistan’da olduğu gibi Somali’de de tutunamamıştır. Çünkü doğrudan silahlı bir işgalci güç olarak algılanmış ve Somali’nin iç işlerine müdahale ederek taraf olmuş ve sonunda kaybetmiştir.

Fakat Türkiye’nin 2011 yılında Somali’ye dönük gerçekleştirdiği politika Amerika’nınkinden çok farklı bir şekilde ilerlemiştir. Türkiye Amerikalılardan farklı olarak doğru zamanda ve Somalilerin talebi üzerine Somali’ye giriş yapmıştır. 20 yıldır iç savaşın, kanın ve gözyaşının gölgesinde hayatta kalma mücadelesi veren Somali halkı her şeyin bittiğine inandığı anda bir umut ışığı olarak beliren Türkiye’ye minnet duymuş ve Türkiye’nin insani politikasının destekçisi olmuştur. Türkiye’nin Somali politikasının ilk yılları siyasetin gölgesinden tamamen uzak tutulmuş Somali halkının desteği alınana kadar sadece insani yardım politikaları geliştirilmiş ve hatta askeri ve politik angajmanlardan uzak durmaya çalışılmıştır. Somali devletinin inşasına ve hatta ordunun kurulmasına katkı verme süreçlerine daha ilerleyen süreçlerde geçilmiştir. Türkiye Somali toplumunun ilk olarak temel insani gereksinimlere ihtiyaç duyduğu gerçeğinden yola çıkarak doğrudan müdahaleci bir aktör olmamış, Somalililerden gelen temel insani talepleri yerine getirmeye çalışmıştır. Somalililerin talepleri ve istekleri doğrultusunda gelişen bu politikalarla tek taraflı her türlü politik, ekonomik ve askeri müdahale ve emrivakiden kaçınılmaya çalışılmıştır. Türkiye Somalililerde rıza üreterek Somali halkı ve Somalili elitlerin gönlünü kazanmıştır. Diğer bir yandan ise Türkiye devlet inşası süreçlerine yardım da dahil her izlediği politikada iç işlerine karışmama ilkesini benimseyerek Somali’de farklı kesimlerin öfkesine uğramaktan kendisini korumayı başardı.

Türkiye Somali İlişkilerinin Geleceği

Bugünden bakılınca her ne kadar Türkiye ve Somali arasındaki ilişkiler kurumsallaşmış gibi görünse de bu kurumsallaşmanın daha ilerilere taşınması gerekmektedir. Somali artık Türkiye için sadece insani yardım ile açıklanamayacak kadar önemli bir siyasi, ekonomik ve askeri partner haline gelmiştir. Türkiye Somali politikası sayesinde gücünü ve güç projeksiyonun kapasitesini Afrika’da ki en büyük devlet ve ordu kurma girişimine başarıyla destek vererek göstermektedir. Türkiye’nin özelde ise Türk askerinin Somali’de varoluşu sadece Somali’nin yeniden ayağa kalkmasında noktasında değil Afrika Boynuzu’na barışın gelmesinde de önemli rol oynayacaktır.

Bu kurumsallaşmanın devam etmesi ve Türkiye Somali ilişkilerinin daha ileriye taşınması için Somali gibi kırılgan bir ülke de bir taraf olmamak Türkiye’nin en önemli politikası olmaya devam etmelidir. Eğer bir taraf olunacaksa da bundan önce olduğu gibi bundan sonra da Somali halkının ve devletinin yanında taraf olmak gerekmektedir.

1969’dan 2010lara kadar Somali siyaseti incelendiğinde görülecektir ki taraf olan ne Sovyetler ne de Amerika Somali’de ayakta kalmayı başaramamış ve günü geldiğinde çekip gitmek zorunda kalmıştır. Türkiye’nin Sovyetler ve Amerika’nın uğradığı kadere uğramamasının yolu onların izlediği yanlış politikaları izlememesidir. Somali’de bugüne kadar hiçbir devlet Türk devleti ve halkının elde ettiği başarıyı elde edip Somalililerin gönlünü bugün olduğu gibi kazanamadı. Bugün bazı Somalili siyasetçilerin Türkiye’yi Somali’nin iç işlerine dahil etme çabaları da bu nokta da Somali halkından alınan güç ve destekle bertaraf edilmelidir.

Bu yazı Ebuzer Demirci tarafından Türkiye Notları dergisinin 19. sayısı için kaleme alınmıştır.