Türkiye Notları

Fikir Tarih Kültür

Kurtuluş Kayalı TN AKTÜEL Türk Düşüncesi

10 Ekim 2023’te Beyoğlu Sineması’ndan Bir Film Karesi Ya Da Çaylak İle Ağlak’ın Geyik Muhabbeti

10 Ekim 2023 tarihinde yenilenen Beyoğlu Sineması’nda Metin Erksan’ın Sevmek Zamanı filminin sinema yazarı Burak Göral’ın söylediğine göre pırıl pırıl yeni kopyası gösterilecek. Gösterimden önce de Burak Göral övgüler çekerek Attila Dorsay’ı konuşturmaya çalışıyor. İki ayrı soruda Metin Erksan’ın ilk dönem filmlerini soruyor. Tabii ilk dönemde çektiği son derece önemli Gecelerin Ötesi’ni ve bir o kadar önemli Dokuz Dağın Efesi’ni atlayarak. Atilla Dorsay bir ölçüde Susuz Yaz ve Yılanların Öcü üzerinde durarak cevaplıyor ve Erksan’la aralarındaki anlaşmazlığı anlatıp açıp kitaptan kendisinin Türk Sinematek Derneği temsilcisi olarak Bulgaristan’a gittiğinde Metin Erksan’la karşılaştığını ve Metin Erksan’ın kendi ifadesiyle “mini etekli kız diye kız kardeşi hakkında tatsız şeyler yazdığını” söylüyor. Tabii bunu Metin Erksan’ın Ulusal Sinema dergisinde yazdıklarını epey törpüleyerek anlatıyor. Daha doğrusu olayın üzerinden çok zaman geçtikten sonra kitabına yazdıklarından okuyor. Daha sonra da Atilla Dorsay soru üzerine 100 Yılın 100 Türk Filmi kitabında Metin Erksan’ın üç filmi üzerinde yazdığını,  bu filmlerin de Susuz Yaz, Sevmek Zamanı ve Kuyu olduğunu ifade ediyor. Fakat kendisine bu yazıları ne zaman yazdığının sorulması üzerine soruyu anlamsız bulduğunu ve zaten Türk sineması üzerine geç yazdığını, yazmaya başladığını ifade ediyor.  

Sözü edilen üç film üzerine yazılarının altında yazıldığı tarih yok ama kitap 2023’te yayımlanmış. Yazmaya başladıktan sonra da sözü edilen filmleri ve bazı filmleri, önemli filmleri geç farkettiğini dillendirmiyor. Halbuki sorunun amacı Attila Dorsay’ın bu yazıları en az on yıllar geçtikten sonra yazdığını ifade, daha doğrusu itiraf ettirmek. Tıpkı bunun gibi Burak Göral sinema yazarlarının çekildiği zaman sinemada gösterilmediği için filmi Sinematek’te seyrettiklerini sanki 1990 yılına kadar orada gösterilebilirmiş gibi ifade ediyor. Her bilgisi yarım yırtık. Nijat Özön’ün Sevmek Zamanı’nın Batılı sinemacılara özenilerek gerçekleştirildiğini belki de Akis’teki yazısından kalkarak ifade ediyor. Yok yahu Özön’ün yıllar sonraki,  1995’te yayımlanan kitabına gönderme yaparak söylüyor. Fakat filminin bir psikiyatrik vaka olarak düşünülmesi gerektiğini belirttiğini ıskalıyor. Bu noktada, bu hususta Atilla Dorsay sanki dilini yutmuş görünüyor. Sonra Atilla Dorsay’ın Sevmek Zamanı üzerine düşüncelerini almaya geliyor sıra. Ve Dorsay filmin üzerinde konuşmak yerine belki de film çekildikten bir elli yıl sonra Sevmek Zamanı üzerine yayımladığı yazıdan parçalar okuyor. Sonunda da kült film olduğunu belirtiyor. Ve bunu belirtirken de, daha doğrusu yazıdan aktarırken de elli yıl sonra yazdığı metne dayanak babında alıntılardan biri olarak da Halit Refiğ’in 1968 yılında Ulusal Sinema dergisindeki makalesinden kritik, işi tasavvufa bağlayan birkaç satır alıntılıyor. 

Bunların, sinema eleştirmenlerinin hepsinin yaklaşımında bazı sınırlılıklar var. Konu bir biçimde Türk sinemasındaki en güzel aşk filmine geliyor. Ve Atilla Dorsay hiç düşünmeden Vesikalı Yarim diyor. 1968 yılında çekilen bu film üzerinde de gene en az otuz yıl sonra, Türk filmi olarak ilk kez Umut üzerine yazdığını söylediğine göre oldukça uzun süre sonra yazıyor. Seyrettikleri zamanda sadece sonradan önemsedikleri filmlere değil tipik Türk filmlerine de biraz yukarıdan değil bayağı züppece bakıyor, bakıyorlar. Zaten Türk sinemasının sıradan filmlerini de askerlik yaparken Salihli’de elmahkum mecburen seyrediyor. 

Sonra konu Sevmek Zamanı’nın zamanında yankı bulmamasına “Müjgan’la, pardon Burak’la Dorsay birlikte ağlaşıyorlar”. Bu ağlaşma ve yazıklanma seansında hiç akıllarına gelmiyor ki Atilla Dorsay’ın üzerine yazdığı üç filmden biri Ulvi Doğan’la maddi anlamda ortaklaşa çektiği film, diğer ikisi ise bizzat Metin Erksan’ın kendi parasıyla çektiği filmler. Bu durum bile bir anlamda Metin Erksan’ın neden sınırlı sayıda film çektiğini göstermiyor mu? Kendilerinin tam da 1970’li yıllara doğru ve özellikle 1973’te Milli Sinema Açık Oturumu’nda söyledikleri ve Devlet televizyonuna beş hikayeyi çektiği dönemdeki sözleri nedeniyle Dorsay’ın da aralarında bulunduğu cenah ateş püskürürken (bkz. Atilla Dorsay’ın Yedinci Sanat’taki yazısı) zaten Metin Erksan ve filmlerine yönelik olumlu bir tutum takınmaları söz konusu olmuyor. 1980’lerin başlarından itibaren de eleştirmenler yeni, çok yeni, yepyeni yönetmenlerin filmlerine olumlu bakmaya, onlara hayran olmaya başlıyorlar. Metin Erksan’a ve Lütfi Akad’a, ikincisini biraz daha erken fark etseler de ulaşmaları da oldukça zaman alıyor. Tabii fark edilince de onun Gelin Düğün Diyet üçlemesini biraz daha erken keşfetseler de Vesikalı Yarim’e ulaşmaları oldukça fazla zaman alıyor. 

Ve işin final noktası artık sıradan yerli filmlere övgü yazmak noktasına geliyor. Türk sinemasının starlarına övgü dolu cümleler yazmak yaygınlaşıyor. Ve Seçil Büker ile Canan Uluyağcı’nın star olgusunu Türkan Şoray üzerinden incelemelerinden bir müddet sonra Atilla Dorsay kendi sansürüne ek olarak Türkan Şoray’ın da sansüründen geçirerek Sümbül Sokağın Tutsak Kadını romanını yazıyor. Bu metinden oldukça sonra Türkan Sultan’a Armağan kitabını Türkan Şoray’ın fotoğraflarıyla süsleyerek çıkarıyor. Bir de Türk Sinemasını kendi ekseninde görsellikle birleştirerek bir de fotoğraf sergisi açıyor. Demek ki karşımızda Türk sineması üzerine ciddi yazılar kaleme alan bir eleştirmen değil, bir magazin yazarı, bir magazin fotoğrafçısı var. Yıllar için geç ve güç bir şekilde Lütfi Akad’ın ve Metin Erksan’ın önemini fark eden bir sinema yazarı var. Beğeni seviyesi o kadar esnekleşmiş ki sıradan yerli filmler üzerine de öyle konuşuyor. Acaba bu yazdıkları 1968 yılında yayımlanan Yeni Sinema dergisi yazarlarının herhangi birinin o zamanki mantalitesi tarafından değerlendirilse nasıl bir sonuç ortaya çıkar? Bu noktaya kendi özgün yaklaşımıyla yaklaşsa gene bir nebze anlaşılır. Yaygın saptamalar o noktaya gittiği için öyle yazıyorlar. Nitekim küt kafaların kült filmleri algılamaları elbette zaman alır. Doğal olarak güç olmasa da geç olur. 

Bu tarz sinema yazarları genellikle gösterime girmiş filmler üzerine yazarlar. Kendilerinin zaman içindeki farklılaşmaları konusunda kısmi açıklamalar dışında son derece ketumdurlar. Bunların, sinemayla, Türk sinemasıyla maceralarının şöyle ayrıntılı bir şekilde yazılmasında sayısız fayda vardır. Bu yazılma eylemi içinde Metin Erksan’ın yazdıklarında ve konuşmalarında mebzul miktarda dayanak vardır. Bunların yazdıklarının “mutlak butlanla batıl” olduğunu söylemek yanında yabancı filmler hakkında yazdıklarının düpedüz tercüme olduğu için Türk filmleri hakkında yazdıklarından daha iyi olduğunu belirtir.