Eyyüp YILMAZ*
Suyu sert, gözü kara, mızrabı keskindi Mahzuni’nin. 1961’de askeriyeden ayrıldığında, “silah yerine saz disiplin yerine çiçekle” mücadele vereceğim deyip zorlu bir yolculuğa çıkmış; nerdeyse çatılmadık siyasetçi, bürokrat ve zengin bırakmamıştı. Nitekim, sorunlu bir aile, mahpus damında geçen günler, yasaklar, yoksulluk ve siyaset ile örülü üretken bir sanat hayatının sonuna doğru, kendi ifadesiyle “milletin suçsuz mahkûmu, diplomasız vekili, en kötüsü de suçlu ozanı” olmuştur. Evet, Anadolu’nun zaman zaman acı söyleyip gönül yıkan bu sabıkalı ozanını yazıyoruz çünkü, günümüz Türkiye’sinde Mahzuni’yi yeniden dinlenme gereği hasıl olmuştur. Maraş’ın bu Bektaşi Türkmen’ini yazıyoruz çünkü, sanat-siyaset ilişkisindeki irrasyonel bağın tartışılması gerektiğine inanıyoruz. Evet, bir muhalif ozanı yazıyoruz çünkü, sanatçının muhalefet etme biçiminin sanatın bir formu haline gelmesini ümit ediyoruz.
Sanat ve Muhalefet
Türkiye’nin bir muhalefet sorunu olduğuna dair yıllardır muhtelif görüşler beyan ediliyor. Fakat, muhtemelen siyaset kurumuna biçilen rolden olsa gerek, Türk aydını siyasal muhalefetin tahliline ehemmiyet verip, toplumsal muhalefete ve onun bir yansıması olan sanata gereken ihtimamı göstermiyor. Öyle ki, Türkiye’de siyasetin olduğu kadar sanatın da muhalefet etme sorunu var. Zira sanatçının, siyasal muhalefetin sathi argümanlarıyla konuştuğunu, sanatından bağımsız bir muhalefete giriştiğini görürüz. Düşüncesini sanatının bir formu haline getirmekte zorlanan sanatçılarımız, sosyal medyada, ödül törenlerinde, muhalif belediyenin konserlerinde siyasal iktidara sarf edilen klişe cümlelerle yetinme eğilimindedir. Fakat, git gide yaygınlaşan bu hareket bir muhalefet tarzı değil oy verme davranışıdır aslında. Söz konusu olan, görünür bir figürün sanatından bağımsız politik eylemidir; sanatın siyasal muhalefeti değil. Nitekim, sanatı vesilesiyle sosyal meseleleri kamuya görünür kılacak sanat erbabı, çoğunlukla farklı bir siyasal partinin bayraktarlığını yapmayı entelektüel sorumluğu ile ilişkilendirmektedir. Fakat sanat, gündelik siyasetin ötesindedir ve kendi dili ile konuşur. Sanat, ideolojinin değil hakikatin sesi olmaya meyyaldir; bir siyasal iktidarı diğerine tercih etmekle yetinmez, hakkaniyeti gözetme gayretindedir. Tam da bu vesileyle Mahzuni’nin; sanatını muhalefete adayan bir ozanın anılması gerektiğini düşünüyoruz.
Türkülerin Politik Dili: Mahzuni
Mahzuni sazı ve sözü; Mahzuni sanatı ile konuşmuştur. Bu asi mızrap anılmalıdır çünkü, eleştirisini sanatının bir formu halinde sunmuştur memlekete. Biliriz ki, Türkiye’nin sosyal gerçekliğinden bihaber, korunaklı sitelerde mukim günümüz sanatçılardan farklıdır. Mayası topraktır Mahzuni’nin, memleketin derdini türkü olarak söylemiştir. Evet, günümüz sözde sanatçılarının kapitalizme kurban ettikleri icralarından azade, onun sanatında mazlumun, yoksulun sesi yankılanır. Öyle ki, hemşerisi Abdürrahim Karakoç’un, “Memur gelir karşılarsın köşeden / Zengin gelir kırılırsın neşeden / Öte kaçma bizim garip Eşe’den / Bakıp boynundaki kire Doktur bey” dörtlüğüne nazire yazar ve “Kurban gelir payın yoktur / Haftan yoktur, ayın yoktur / Ankara’da dayın yoktur / Mamudo kurban niye doğdun?” diyerek garibanın sesi olur. Mobilya yerine sunta ihraç edip devleti dolandıran Yahya Demirel’e, “Yoksul halkımın aşından / Yetimlerin göz yaşından / Emeklinin maaşından / Çaldı elli kuruşumu” diye seslenen Aşık Daimi ve Nesimi’yle ağız birliği eder ve: “Madem ki Hakk’a gidersin / Huzura varsan ne dersin / Kazananlar vergi versin / Öldürecek zam fakiri” diye seslenir. Dahası, tüm politik aidiyetlerine rağmen memleketin insaflı aydınlarıyla aynı dili konuşur Mahzuni. Cemil Meriç’in “Millet intelijansıyasıyla millettir. Kendisinden utanan bir intelijansıya ne getirebilir? Müslüman değildir, Türk değildir, Anadolu’yla hiçbir münasebeti yoktur” nesrine manzum yazar: “Mahzuni kudurdu kendi derdinden / Zarar gelmez Anadolu merdinden / Bin yıl koştuk aydınların ardından / Onlar bir gün bize gelemediler” serzenişinde bulunur. Dedik ya suyu sert sözü keskindi Mahzuni’nin. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde Murat Karayalçın’ın ısrarıyla ‘kültür danışmanı’ olur. Fakat aylar geçer Karayalçın ne danışır ne konuşur. Bu da yetmez gibi resmiyette belediyenin işçi kadrosunda gösterir onu. Bunun üzerine kol kırılsın yen içinde kalsın demez Mahzuni. Yine doğru bildiğini konuşur, meşhur ‘Danışman Oldum’ türküsünü yazar: “Murat gardaş sen de yerli insansın / Niye diyorsun ki kurban başkası yansın / Dönen dolaplara gardaş düşen utansın / Ben Karayalçın’a danışman oldum” diyerek eleştirisini sazın döşüne vurur.
Bizim Mahzuni…
Mahzuni kaba kalıba sığmaz. Her ne kadar ‘Yuh Yuh’, ‘Sarı Saçlım Mavi Gözlüm’ gibi eserleriyle siyasi parti mitinglerinde kendisine bayrak astırılsa da Onu ‘Türk solunun’ tekeline vermek mümkün değildir. Öyle ki, “Binboğa dağında gitarlar tınlar / Avrupa’dan ithal oldu azgınlar / Yedi kültürümüzü Maykıl Caksınlar / Evlatlara biraz azar olmalı” dizelerinde günümüz solu için ‘çok geleneksel’ bir Mahzuni çıkar karşımıza. Ya da “Kız anaya benzemez mi / İnsan gibi gezemez mi / Şu entari uzamaz mı / Mini etekli kızımız” dörtlüğünde ‘aşırı muhafazakâr’; “Sur dibinde fuhşa bayılan cadı / Özgürlük şeklinde günahın adı / Namus bekçiliği bizden ıradı / Ar gemisi battı gel de çatlama” hayfında ‘pek dindar’ bir Mahzuni; sonra, Kıbrıs Destan’ında, “Ne güzel yakışmış bayrağın rengi / Bir vatan uğruna eylemiş cengi / Var mı ulan dünyada Mehmet’in dengi / Mahzuni soyunu övmüş geliyor” mısralarında ‘fazla milliyetçi’ bir Mahzuni görürüz. Özetle, Mahzuni kendince bir ozandır; günümüz Türkiye’sinin solcusu da seküleri de devrimcisi de değildir. Elbette Mahzuni eleştiriden muaf da değildir. Dedik ya zaman zaman acı söylemiş gönül yıkmış, kendini aşan sözler etmiştir. Örneğin, bir taraftan “Bayram olsun bizim elin sağında / haydi sollar birleşin” diyerek Barışa Çağrı’yı yazan Mahzuni, öbür tarafta, meşhur Nem Kaldı türküsünde “çok Ali’ler gördüm Osman çıktılar” deme gafletine düşmüştür. Ya da İslam itikadını hiçe saydığı, sonradan da pişman olduğu, “Ey Arapça okuyanlar / Allah Türkçe bilmiyor mu / İngilizce Fransızca / Bize hitap kılmıyor mu?” gibi sözler etmiştir.
Netice itibariyle Mahzuni her şeye rağmen sanatın muhalefetine örnek teşkil edecek mühim bir simadır; Türkiye’ye dairdir. Siyasal eleştirisini mızrabı, sesi ve sahnesi ile havalandırmış; muhalefetini sanatın bir formu haline getirmiştir. Bu minvalde, müziğinde, sinemasında, edebiyatında suya sabuna dokun(a)mayan fakat sosyal medya hesaplarında mangalda kül bırakmayan sanatçılarımızın tartışması elzem bir şahsiyettir. Nitekim, Türkiye’nin sosyal gerçekliğinden bihaber, Batı’nın 200 yıl önceki modernlik tartışmalarını ezbere okuyan, kendi ülkesine yabancı ‘sanatçılarımıza’ bir davetiyedir Mahzuni.
eyyupyilmaztr@gmail.com