Beşiktaş Futbol Takımı Örneğinde Milliyetçiliğin Yükselişi ve Hermenötik Bağlamı*
(*Başlığı böyle atınca daha akademik görünüyor. Makalenin okuyucusu artar belki kaygısıyla böyle bir başlık tercih edilmiştir.)
1992-1993. Şampiyonluk için Beşiktaş ile Galatasaray kapışıyor. Son haftaya girilirken artık şampiyonu kimin daha fazla gol attığı belirleyecek. Beşiktaş kendi sahasında oynuyor, Galatasaray deplasmanda. Beşiktaş sahadan galip ayrılsa da Galatasaray Ankaragücü’nü 8-0 mağlup ettiği için o sezonu Galatasaray şampiyon tamamladı. Her ne kadar yıllar sonra Galatasaray’ın hatırlanan isimlerinden kaleci Hayrettin Demirbaş “O maçta şaibe vardı” diye açıklama yapmış olsa da sonuç değişmemişti. Maçın ilk yarısında 5 gol yiyen kaleci Rade Zalad ise Türkiye’de milliyetçiliğin yükselmesine sebep oldu.
Bir sonraki sene çocukluğumdan hatırladığım birkaç mühim hadiseden birisini yaşadım. Beşiktaş’ın Kibar Feyzo’su, dayımın belki de kendisinden bile çok sevdiği Feyyaz Uçar Beşiktaş’tan Fenerbahçe’ye transfer oldu. O dönem insanların Feyyaz Uçar sevgisini en iyi aktaran anekdot Zeki Demirkubuz’un Asi Ruh belgeselinde aktardığı kardeşiyle yaşadığı bir sahnedir: Zeki Demirkubuz bir sabah gözlerini açınca kardeşini gözleri tavana dalmış bir şekilde bulur. Ne oldu diye sorduğunda kardeşinin tepkisi şu olur: “Abi, acaba Feyyaz şimdi ne yapıyordur?” Çocuk aklımla bu transferi anlayamamıştım. Demek ki Rade Zalad’ın yediği gollerle yükselmeye başlayan milliyetçilik yükselişini durduramayıp Feyyaz’ı da Beşiktaş’tan koparmıştı.
Yıllar ilerliyordu. Milliyetçilik o sene yine yükselişte idi demek ki. Çünkü Sergen’in Beşiktaş’tan İstanbulspor’a transfer olduğu haberini aldığımda “yok canım şakadır” deyip inanmak istememiştim. Doğruymuş. O yıl milliyetçilik Türkiye’de yine yükseliyormuş.
Biz milliyetçilik o yıl yükselir biraz duraklar diye düşünüyorduk. Ama milliyetçilik bu, yükselmeden durabilir mi… Feldkamp’ın kalbini falan bahane ederek yarıda bıraktığı sezonda üst üste galibiyetler alarak ilerleyen Beşiktaş’ın, İnönü Stadyumunda Galatasaray ile maçı var. Şifo da golü atmış haaa… 1-0 öndeyiz. Artık maç bitecek diye beklerken Halilagiç’in geri pasında topu ıskaladı Fevzi. Yıllardır diyoruz, Fevzi topu ıskaladı, biz hayatı diye. Hiç unutmuyorum, Televole’de Ömer Güvenç İnönü Stadyumu’nda topun sekmesine sebep olan çukuru bulmuş, “İste Galatasaray şampiyonluğu bu çukura borçlu” gibi bir şeyler söylemişti. Elbette eksik söylemişti. Bu çukura ve yükselen milliyetçiliğe… Ahh Halilagiç… Aahh milliyetçilik, sen yok musun sen. Yükselmesen olmaz mıydı?
Şimdi geriye dönüp bakınca, milliyetçilik daha da yükselemez artık en son yükselebileceği nokta budur diyebileceğim an Süleyman Seba’nın gidişi diyebiliriz belki de. Yani daha da yükselemez diyorsun, yine yükseliyor. 80’lerde yükseliyor, 90’lı yıllar boyunca yükseliyor. Milenyum’a giriyorsun yine yükseliyor. Yani daha yükselmez diyorsun, mesela Pascal Nouma gelmiş çünkü Beşiktaş’a. Ama yine yükseliyor. Pascal’ın Leeds maçında Mills’e attığı yumruk Şampiyonlar Ligi’nde yükselen milliyetçiliğe atılan yumrukmuş aslında…
Milliyetçiliğin yerinde saydığı nadir zaman aralıklarından birisi 2003 yılıdır. Milliyetçilik yükselmeyi durdurmuş. Arada Pascal’ın bir tombala mevzusu var ama. O kadar yükseliş kadı kızında da olur deyip önemsemiyorum. Beşiktaş şampiyon olmuş. Ertesi sene de efsane başlamış, en yakın rakibe 11 puan fark yapmışız. Aşırı milliyetçilerden İlhan Mansız Stamford Bridge’deki maçta kırmızı kart görmesine rağmen liberal ekolün temsilcilerinden Sergen’in iki golüyle Londra’dan galip dönüyoruz falan. Tabii milliyetçilik için yükselmeden durduğu bir senenin hesabını sormamak düşünülemez. Bir anda 5 kırmızı kartla yarıda kalan Samsunspor maçı ve devamında yaşananlar. Hadi bu sefer Türkiye’de milliyetçilik yükseliyor” demeyelim de farklılık olsun. “Milliyetçiliğin geri dönüşü” diyelim. Hem daha cakalı duruyor, değil mi?
Takip eden 10 yıl boyunca milliyetçilik yükselmeyi sürdürdü. Bir ara Mustafa Denizli döneminde yükselmeye ara vermiş gibi göründü ama hızla geri dönerek Feda Sezonu’na getirdi Beşiktaş’ı.
Uzatmayalım, artık daha nereye yükselecek, buradan öteye de yükselemez dediğimiz milliyetçilik bu sene yine yükselerek başladı sezona. Yani sezon bittiğinde 3 adama ihtiyacımız vardı. 6 transfer yaptık, sezon başladı yine üç adama ihtiyacımız var. Peki kim bu durumun sorumlusu? Ya da ne? Elbette ki yükselen milliyetçilik. Milliyetçilik yükseliyor ağbi. Başka söze ne hacet?
Ama Beşiktaş yönetimine zor bir soru: Ya milliyetçilik yükselmiyor da siz sürekli yükseldiğini sanıyorsanız? Ya siyahtır ya beyaz değil mi?