Türkiye Notları

Fikir Tarih Kültür

M. Safa Karataş TN AKTÜEL Türk Düşüncesi

Nerede O Eski Roman Tipleri

Kitap basımı, dağıtımı, alımı, koleksiyonculuğu süregiden tartışmalarla yüzyıllardır entelektüellerin odağında. Türkiye’de büyük bir ekonominin döndüğü kitapçılık, kimi zaman okuru sevindirirken kimi zaman üzüyor. Öyle kitaplara denk geliyoruz ki iki kapak arasında bu metni basan yayınevi sahibinden düzeltmenine kadar verip veriştiriyoruz. Bazen de aynı silsileye övgü düzüyoruz. Kitabı nesne olarak da seven bir okur olarak özel basımlara, tuhaf kapaklara, önsözlere, sunuşlara, kağıdın sınıfına da ayrı önem gösteririm. Özellikle yeni bir yayınevine geçen yazarın yeniden basım serüveni beni heyecanlandırır. Nasıl bir kapak yapılacağı, kimin sunuş yazacağı, kitabın boyutu, kullanılacak kağıt, seçilecek renkler beni heyecanlandırır.

Ketebe’nin, Alfa grubun son yıllarda müthiş bir yarışı var kitap basımında, özel baskılarıyla Ötüken, çok kitap basımıyla İthaki de bu yarışı arkadan seyrediyor, Can, YKY, İş Bankası, İletişim, Metis gibi yayınevleri rutinlerini sürdürürken Jaguar, Fol, Epona, Redingot gibi yayınevleri ise okurlara yeni alanlar açıyorlar.

Bu girizgahı bir yerde kesip meseleye gelmek lazım. Mesele yeniden basılan bir yazar: Abdulhak Şinasi Hisar. Bir klasik. Türk edebiyatı kanonunda yer aldığından klasik diyorum. Her defasında yeni bir tat verdiği için klasik diyorum. Bugün eser güncelliğini kaybetmediği için klasik diyorum. Italo Calvino’nun da vurguladığı gibi “Klasikler, öyle kitaplardır ki, onları okumuş ve sevmiş olanlar için alabildiğine değerli bir deneyim oluştururlar; ama, en çok tadını çıkaracakları duruma geldiklerinde okuma fırsatını saklı tutanlar için de aynı ölçüde zengin bir deneyim olarak beklerler.”

Everest Yayınları yeniden Abdulhak Şinasi Hisar’ın eserlerini bastı. Farklı boyutlarda ve ciltli, karton kapaklı versiyonlarda. Bir kitapsever olarak kütüphaneme dâhil ettim. Heyecanla, yeniden Ali Nizami Bey’in Alafrangalığı ve Şeyhliği kitabına başladım. Yeniden diyorum. Çünkü yine Calvino’ya atıfla klasikler hep yeniden okunur.

Kitabı okurken Hisar’ın diğer romanlarını düşündüm. Aklıma Fahim Bey ve Vamık Bey geldi. Ali Nizami Bey kadar sarih zihnimdelerdi. Bu yazı da buradan çıktı.

Klasik bir roman yazmak müthiş roman tipleri (kahraman, karakter, baş kişi, baş karakter demeyeceğim, yalnızca tip de demeyeceğim. Tüm bu kavramlar bir kargaşa yaratmaktadır. Romanın yarattığı kişiye roman tipi demenin yerinde olduğu kanısındayım, uzun bir yazının, bir tezin de parçası olabilecek bir sorunu burada kesiyorum.) oluşturmakla ilgili. Okumaya doymadığım, ara ara açıp kısım kısım okuduğum romanların hepsinde beni cezbeden roman tiplerinin olduğunu görüyorum. Rastignac, Bovary, Karenina, Bazarov, Pres Mişkin, Oblomov, Martin Eden, Meursault, Bay K., Drogo, Henry Chinaski, Hayri İrdal, Mualla, Vildan, Samim, Zebercet, Hikmet Benol, Galip… daha niceleri.

Günümüz Türk romanının en büyük eksiği, ıskaladığı en önemli konu güçlü roman tipleri yaratamamak. Romanımız bugün kendi kendine konuşan kişilerle dolu, çoğunun adı yok, derinlemesine ele alınmıyor, yazarlar ben anlatıcıyla mırıldanıp duruyorlar. Roman tiplerinin nerede yaşadığını bilmiyoruz, nasıl bir geçmişleri olduklarına dair fikrimiz yok, ilişkilerine hâkim değiliz, alışkanlıklarını ve reflekslerini anlamlandıramıyoruz. Hal böyle olunca da okuyup unutuyoruz. Aklımızda bir şey kalmıyor, bizi sarsmıyor. Günümüz romanı karton, bir ya da iki boyutlu roman kişilerini ve çoğunlukla da yazarın kendi iç dünyasını okura sunuyor.

Yeni Türk sinemasının bir devri kapatması ve güçlü filmlerle yeni nesle yol açmasının temelinde güçlü sinematik tipler yaratması bulunmaktadır. Tabutta Rövaşata’nın Mahsun’u, C Blok’un Halet’i, Uzak’ın Mahmut’u Yusuf’u ve sonrasında Zeki Demirkubuz’un, Nuri Bilge Ceylan’ın, Yeşim Ustaoğlu’nun, Onur Ünlü’nün, Semih Kaplanoğlu’nun ve ardıllarının ortaya çıkardığı sinematik tipler filmleri unutulmaz yaparken, sinemanın gücüyle yaratılmış bu tipler aynı zamanda yönetmeni de yüceltmiştir.

Günümüz romanının yapması gereken de “benim romanım postmodern” açıklamasının kolaycılığına kaçmadan emek vererek roman tipleri üretmek ve anlatıyı bu güçlü tipler üzerine inşa etmektir.

Ali Nizami Bey’e dönersek yazar Fahim Bey ve Biz’de ve Çamlıca’daki Eniştemiz’de yaptığı gibi roman tipini üç boyutlu olarak bize sunuyor. Bir okur olarak Ali Nizami Bey’in geçmişini, alışkanlıklarını, meraklarını, korkularını, çevresini sindiriyoruz romanı okurken. Aksiyonlarını bu bağlamlarda değerlendiriyoruz. Ali Nizami Bey’i anlarken, ona kızarken ya da onunla tartışırken elimizde veriler mevcut. Fahim Bey gibi Deli Enişte gibi varlığından şüphe etmediğimiz ve roman atmosferinde varlığını sonsuza dek sürdürecek yeniden açıp okuduğumuzda başka tatlar bırakacak ve zihnimizde başka munakaşalara vesile olacak bir klasik Ali Nizami Bey de.

Günümüz roman yazarlarını yeni ve güçlü roman tipleri yaratmaya davet ediyorum. İbn Tufeyl de Cervantes de, Victor Hugo da Balzac da, Tolstoy da Dostoyevski de, Camus de Kafka da, Tanpınar da Peyami Safa da, Oğuz Atay da Orhan Pamuk da, literatür bağlamında klasiği de postmoderni de güçlü roman tipleriyle edebiyat kanonundalar. Peki sen nerdesin?