Milliyetçilik araştırmalarında uzunca bir dönem Hans Kohn ve çağdaşlarının metinleri etkili oldu. Elbette Kohn’dan hemen sonra gelen ve kurduğu kalıp hikâye ile milliyetçilik çalışmalarında etkisini hâlâ devam ettiren Gellner’i de anmadan geçmemek gerekir. Milliyetçilik, modernleşme, endüstrileşme arasında kurulan bir tarafıyla sahici ama bağlantı noktalarının muhtevası bakımından suni anlatı, İtalyan milliyetçiliğinin ünlü “İtalya’yı kurduk, şimdi sıra İtalyanları yaratmakta” cümlesinde kendisini bulan milletlerin kabaca 17. Yüzyıldan itibaren başlayan bir sosyal inşa sürecinin neticesi oldukları, dolayısıyla yapay-kurgusal-hâyâl edilmiş oldukları argümanına sıklıkla başvuruluyor.
Bu yaklaşımın en temel hatalarından ya da belki daha doğru bir ifadeyle aksayan yönlerinden birisi milliyetçiliği entelektüel açıdan sığ bir düşünce biçimi olarak değerlendirme eğilimidir. Irwin Schik’in bir internet portalinde yayınlanan makalesinde kullandığı “milliyetçiliğe ve benzeri düşünce biçimlerine (örneğin sporda amigoluk gibi) derin ve eleştirel düşünme alışkanlıkları olmayan, kafaları pek çalışmayan insanların aklı gayet kolay yatar” cümlesi ve devamındaki analizler bu arka plandan besleniyor. Benzeri düşünce biçimleri dedikten sonra “amigoluk” örneği vermesi hayli ilginç. Mesela Türkiye’nin 1960’lı yıllarındaki sosyalist hareket tecrübesini okusaydı, kendisini şahsen tanımam ama akademik ahlâka sahip bir kimseyse eğer, parantez içerisinde “örneğin 1960’lar Türk solu” da diyebilirdi.
Benim açımdan bir tesadüf, tam da bu makaleden önce 1960’lı yılların öğrenci liderlerinden Bozkurt Nuhoğlu ile yapılan bir mülakatı dinlemiştim. Schik’in ifadeleriyle, Türkiye’de eleştirel düşüncenin öncüleri olarak değerlenen bazı kimselerden aktardıkları hayli enteresan. Kendisine kulak verelim:
“Türkiye’de ilk ‘Sosyalizm Nedir?’ diye bir kitap çıktı. Ben bunu aldım, 30 sayfa kadar. Yenikapı’ya gittim, okudum. Sinirlendim çok… Koştum üniversiteye. Gittim Tarık Zafer’e, girdim odasına. Kitabı attım masasına. Dedim ki “Bak bu kitapta neler yazıyor. Siz bunların hiçbirini bize öğretmiyorsunuz hocam.” Hoca böyle sakin sakin kitabı aldı, baktı. “Ne kızıyorsun Bozkurt” dedi, “biz de sosyalizmi yeni öğreniyoruz.” “
Oğuzhan Müftüoğlu’nun anılarında da benzer bir anekdot vardı diye hatırlıyorum, sosyalizmi bilmeden nasıl sosyalist olduklarına ilişkin. Yine 1960’larda gerçekleştirilen tercümelerin büyük ölçüde hatalı ya da spekülatif biçimde gerçekleştirildiğine dair çokça şahitlik olduğunu belirtmek lazım. Burada esas meselem Türk sosyalizminin entelektüel zafiyetlerini ortaya koymak değil. Mesele Türkiye’de de dünyada da, sağda da solda da “sporda amigoluk” kabilinden düşünce biçimleri ve bunların sempatizanları varken meselenin sürekli milliyetçilik üzerinden değerlendiriliyor olması. Stalinizmi Rus milliyetçiliğinin bir biçimi olarak değerlendiren araştırmacılar da var diye Stalinizm iyi bir örnek olmayabilir belki ama Castrocular mesela çok mu derinlikli, eleştirel bakış açısına sahipler?
Bu durum bir tarafıyla kolaycılığın, diğer tarafıyla da milliyetçilik araştırmalarına ilişkin tek yönlü bakışın neticesi. Rogers Brubaker milliyetçilik araştırmalarında yapılan büyük yanlışları ve yanlış anlama biçimlerini bir makalesinde detaylandırmıştı, burada o hususa girmeyeceğim. Ancak bir usanmışlıkla bütün milliyetçilikleri tek bir çuvala sıkıştırıp onun üzerinden değerlendirme yapmak, akademik yaklaşımla ne kadar uyumlu onun takdirini okuyucuya bırakayım ama, en azından dezenformasyon tınısı taşıyan bir tavır.
Milliyetçilikler için sadece “şehirli”, sadece otoriteryen” ya da “demokratik” gibi tanımlar kullanmak ne kadar mümkün ya da bilimsel açıdan ne kadar doğru? M. Mann’ın bir çalışması milliyetçilik çalışmalarındaki bu sakat eğilimi Batı milliyetçiliklerinin çözümlenmesi açısından ele almıştı. Ona göre, örneğin araştırmalarda genellikle en mükemmel modernleşme ve milliyetçilik örneği olarak gösterilen (şehirli, demokratik vb.) 19. Yüzyıl İngiliz milliyetçiliği demokratik olmadığı gibi alenen ırkçıydı. Mann’ın bu çalışmasını kendisine model alarak yola çıkan Todosijevic de Sırp milliyetçiliği üzerinden benzer bulgulara ulaştı. Bu çerçevede bir milliyetçilik hem etnik hem de demokratik özellikler gösterebilir. Bir başka bakışla milliyetçiliğin sığ ve derin yerleri vardır. Sığlıklar ve derinlikler konjonktürle de yakından ilgilidir. Bu çerçevede milliyetçiliklerin farklı dönemleri ve bu dönemlerdeki politik farklılıklardan temellenen farklı özellikleri olduğunu söylemek daha doğrudur. Daha da önemlisi ise bir milliyetçiliğin birden fazla yorumunun bulunduğu / bulunabileceği gerçeğinin göz ardı edilmemesidir. Bu meseleyi Türk milliyetçiliği üzerinden fırsat buldukça ele almayı sürdüreceğim.
E-posta: obucukcu@aybu.edu.tr
Bahsedilen Çalışmalar
Irwin Schick, Min Nevâdiri’l-Kütüb-24 / Milli deha ne biridir ne öteki, Min Nevâdiri’l-Kütüb-24 / Milli deha ne biridir ne öteki – K24 (t24.com.tr) (Son erişim: 14.06.2022)
Adnan Bostancıoğlu (Der.), Bitmeyen Yoculuk – Oğuzhan Müftüoğlu Kitabı, Ayrıntı Yay., İstanbul, 2015.
Rogers Brubaker, Myths and Misconceptions in the Study of Nationalism, The State of the Nation- John A. Hall (Ed.) içinde, Cambridge Univ. Press, 1998.
Michael Mann, the Emergence of Modern European Nationalism, Transition to Modernity – John Hall & I. C. Harvie (eds.) içinde, Cambridge Univ. Press, 1992.
Bojan Todosijevic, Dimensions of Nationalism: Structure of Nationalist Attitudes in Hungary and Yugoslavia, Central European Political Science Review, Vol: 2 (2001), No: 6, ss. 170-186.