Reyhanî’nin Vefatının 15. Yılı Anısına-Mahzunî Şerif’e Nasihat Eden Adam
Reyhanî der bahset Arap'tan Acem'den Al abdest kıl namaz kurtar bu gamdan Konuş geçmişteki külden keremden Hiç gelecek söylenir mi Mahzunî, vay vay.
Bir dönemin devletlusu Süleyman Demirel “sadece TRT’yi kontrol etmek için bile Başbakan olunur” gibi bir cümle sarf etmişti. Bu cümle Türkiye’de 1960’lı, 1970’li yılların sosyal hayatını anlatmak açısından oldukça işlevseldir. Zira bu yıllarda tek televizyon kanalı olan TRT, neredeyse tüm kategorileri tespit eden; neyin doğru neyin yanlış, neyin kanunî neyin illegal olduğuna hükmeden neredeyse tek yetkilidir. ABD’li film yapımcısı Andy Warhol’ün “bir gün herkes 15 dakikalığına ünlü olacak” aforizmasının da Türkiye’ye çok uzak olduğu yıllardır elbette, çünkü TRT tek kanaldır ve seçicidir. Bu sebepten o yıllara tanıklık etmiş neredeyse her Erzurumlu için Erzurum’dan çıkmış iki ünlü vardır, birisi Raci Alkır, diğeri ise Âşık Yaşar Reyhanî. Dedem o yılları anlatırken “o zaman televizyona çıkmak kolay değildi. Erzurum’dan bir tek Reyhanî” diyerek her ne kadar Raci Alkır’la Mükerrem Kemertaş’a biraz haksızlık etmiş olsa da galiba haklıydı.
Hâkim entelektüel terörün görmezden geldiği, dahası hiç yokmuş gibi davrandığı; belki de doğru ifadeyle umrunda olmadığı Âşık Reyhanî aslında Âşıklık geleneği içerisinde çok önemli bir yere sahip. Asıl adı Yaşar Yılmaz olan Âşık Reyhanî 1932 yılında Erzurum’un Hasankale ilçesine bağlı Alvar köyünde dünyaya gelmiş. Daha çocuk yaşta Leyla ile Mecnun, Kahraman’la Elmas gibi hikayeleri dinlemiş, âşıklığa başlamış. Laf açılmışken, bu Alvar enteresan bir yerdir. Tekke musikisinin cumhuriyet döneminde belki en önemli ismi olan Hace M. Lütfi Efe de Alvarlıların ısrarlarını kıramayarak Alvar köyünde tam yirmi dört sene yaşamış bir cins bir kafadır. Alvarlılar bir dönem hem cins kafa çıkarma hem de cins kafayı tanıma konusunda beceriklidir hasılı. Bu cins kafalardan Âşıklığa merak salan Reyhanî, Dertli nâmıyla şiirler yazıp söylediği bir dönemde rüşdünü ispat etmek için 14-15 yaşlarında yola düşerek dönemin usta aşığı Nihanî ile kapışmak için Bardız Köyü’ne gider. Nihanî Baba Âşıklıkta önemli bir mertebe olan bâdeli âşıklardandır. İyi bir âşık olmak için ya iyi bir âşık yanında çıraklık yapmak ya da pirler tarafından sunulan bâdeden içmek gerekir.
Nihanî Baba’nın badesini Üçler, yani Hızır Nebi, İlyas Nebi ve Kutup Nebi içirmiştir. İnanış odur ki Hızır Nebi âşık karada dara düştüğünde, İlyas Nebi âşık denizde / suda dara düştüğünde yardımına gelir. İşte bu badeli Âşıkla 13-14 yaşlarındaki Dertli’nin atışması Erzurum ve çevresinde yıllar yılı söylenegelir. Muhtemelen Nihanî ile atışmasından bir süre sonra Göreşken Baba Türbesi yakınlarında uykuya daldığı esnada Pirlerden bir zat kendisine bir tas şerbet verir. Alvarlı Hace M. Lütfi Efe ise aynı rüyada aşığın avucuna bir boncuk bırakır. Ve fakat Âşık, badeyi içemeden uyanmıştır. Yine de Efe Hazretlerinin verdiği boncuk Reyhanî’nin badeli Âşık olmasını sağlar. Rüyada bade içirildikten sonra babasının hizmetinde bulunduğu evin kızına Âşık oluncaya kadar şiir yazıp söyleyememeye başlar. Zeynep’e Âşık olduktan sonra ise sazı elinden hiç bırakmayacaktır. Çıraklarından Muhlis Denizer’in tanıklığına göre Reyhanî kendisini âşık yapanın Hate Hatun, yani Zeynep Hanım olduğunu söyler.
Murat Çobanoğlu’nun babası Âşık Gülistan, Huzurî Baba, Cevlanî, genç yaşta atıştığı Nihanî gibi Âşıklardan gelenek ve usul öğrenir. Ama galiba Reyhanî, ismini borçlu olduğu Bayburtlu Âşık Hicranî’nin çırağı olarak anılmak gerekir. Hicranî tarafından Reyhanî mahlası verildikten sonra Dertli mahlasını bırakan Reyhanî, bu isimle o kadar özdeşleşecektir ki 1960’lı yıllarda mahkeme kararıyla soyadını değiştirecektir. Yine aynı yıllarda Demirel’in de katıldığı bir toplantıda diğer Âşıklar gibi 27 Mayıs Devrimini övmediği için şikayet edilip kırk gün gözaltında tutulur. Gerçi Reyhanî diğer Âşıklar gibi Demirel’i öven deyişler de söylememiştir ama dönemin düşünsel şiddeti o kadar yoğun ve merhametsizdir ki ancak arkadaşı Mevlüt İhsanî’nin şahadetiyle dışarı çıkabilir.
İlk kez 1966’da Konya Âşıklar Bayramı’na davet edilir ve 1991 yılına kadar aralıksız bu organizasyona katılır. En büyük rakipleri ve en yakın arkadaşları Âşık Şeref Taşlıova ve Âşık Murat Çobanoğlu’dur. Bununla birlikte her seferinde bir olup kendisini köşeye sıkıştıran arkadaşlarından Murat Çobanoğlu ile tek karşılaşmasında “gel hele Şeref’siz” telmihi dillere destandır.
Michigan Üniversitesi tarafından fahri doktorayla ödüllendirilmiştir ama Şeref Taşlıova, Murat Çobanoğlu gibi akranlarını devlet sanatçısı olarak tanıyan Kültür Bakanlığı tarafından devlet sanatçısı olarak tanınmamıştır. Kendisi bu duruma çok üzülür. Erzurum’dan göç etme zamanı geldiğinde şöyle der: ” Erzurum Kültür Bakanı çıkardı ama o unvanı bize çok gördü. ‘Gidirem’ ama en çok ona üzülirem.” Halbuki büyüklüğü buradan gelmektedir. Cemil Meriç’in Maupassant’tan aktardığı şu cümle tam yerine geldi manzara koyduk kabilindendir: “Bir aydını küçülten üç şey var: Akademi üyeliği, Legion d’Honneur nişanı, Revue des deux Mondex yazarlığı.”
Âşık Reyhanî Âşıklık geleneğine Sümmanî Baba’dan sonra yeni bir soluk getirdiği için Âşıkların Şahı olarak da bilinirdi. Öyle ki, kendi eserlerini sazla çalıp söylüyor diye Efe Hazretleri’ne şikayet edildiğinde Alvarlı Efe “benden güzel söylüyor, bırakın söylesin” demişti. Velhasıl bir güzel adamdı Reyhanî, geldi geçti.
(Bu makale Reyhani’nin vefatının 10. yılında İzdiham dergisinde yayınlanmıştı)