Irrational Man’de (Yön: Woody Allen) Abe Lucas, yazmaya çalıştığı kitap hakkında “Heidegger ve faşizm. Tam da dünyanın ihtayıcı olduğu şey. Heidegger ve faşizmi anlatan başka bir kitap”, der bir başka sahnede ise aynı kitapla ve yazma serüveniyle ilgili şunları söyler: “dünyada zerre kadar fark yaratmayacak. Yola aktivist biri olarak çıktım fakat daha sonra yaralanarak düzüşmeyi bile beceremeyen pasif bir entelektüele dönüştüm.”
Abe’in emelini aksiyona geçmeye bağladığını filmin ilerleyişinde görürüz. Woody Allen’ın isteği entelektüel gevezelik etmek yerine Abe’e, Raskolnikov gibi baltayı indirtmektir, ki Allen’ın yazara olan saplantılı tutkusu başka filmlerde de görürüz.
Abe fiiliyata başladığı andan itibaren yaşam enerjisini bulur ve güçlenir. Artık nefes almaya başlar. Aksiyona geçtiği andaki yüzünün aldığı hal sayfalarca anlatılacak bir psikolojiyi tek karede gösterir. Bununla birlikte Allen’ın yarattığı sinematik tip bende pasif entelektüelden yola çıkarak başka şeyler de uyandırdı.
Son yüzyılda büyük anlatılardan uzaklaşmaya başladık. Kimilerine göre ise büyük anlatı çağı bitti. Küçük ve belirli alanlarla sınırlı üretim, çağımızın en bilinen tabiriyle, KOBİleşen, bir sanat alemi var. Sanatın her alanında gard, olmadık şekilde, savaşanın bedeninden bir parça göstermeyecek denli irileşti. Sanatçı risk almaktan uzaklaştı. Politik doğruculuk (political correct) “post”ların çağında en güvenli liman.
Bugünün entelektüel alemi de Abe gibi pasif. Aksiyonu geçtim, direkt söz söylemekten kaçınıyor. En büyük aksiyonları politik doğruculuk. Bugün sanat camiası eften püften, ki buna post-modern deyip gardlarını alıyorlar, konularla politik doğruculuk oynuyor. Harold Bloom’a referansla “Hınç Okulu hareketinin tamamı Shakespeare’in benzersizliğini silip atma peşinde halihazırda. Yeni-Marksistler, Yeni Feministler, Yeni Tarihselciler, Fransızlardan etkilenmiş teorisyenler…” Bu hınç okulunun mensuplarını daha doğrusu kötü taklitlerini Türkiye’de de görüyoruz. Shakespeare’e saldıracak kadar envanterleri olmasa da mesela Yeşilçam’dan Selvi Boylum Alyazmalım’a saldırabiliyorlar, “kadın meselesi bağlamında”. Hiçbir duyguyu gerçekten yaşamamış ve tutkudan, coşkudan noksan bu pasif entelektüeller genelde yuvarlak konuşmaya ve konuyu dolaştırmaya meyilliler. Net olamıyorlar. Yanlış yapmaktan korkuyorlar. Herkes ne söylüyorsa ona katılıyorlar, linç kültürünün parçası oluyorlar. Çünkü bu lanet olası postlar çağı çizgilerin ortadan kalktığı, muğlaklığın ve numarının zirve yaptığı bir dönem. Büyük anlatı da yani bir Goriot Baba, bir Anna Karenina, bir Budala da bu yüzden çıkmayacak belki. Çıksa ne olur peki bu roman tipleri bugün bir tweetle linçlenip ortadan kaldırılabilir. Buna ek olarak sanatçı olduğunu sanan numaracılar söylemek istediklerini söyleme becerileri ve cüretleri olmadığından oyunun peşine gidiyorlar, uçuyorlar, kaçıyorlar ve sonunda elde avuçta net bir cümle kalmıyor. Pasif entelektüeller de romanları, filmleri, bunlardan yola çıkarak büyük sanatçıları ırkçı, maço, faşist, cinsiyetçi olarak damgalıyor ve yatağa rahat giriyorlar.Shakespeare ırkçı, Balzac maço, Dostoyevski antisemitist, Aytmatov cinsiyetçidir. Eee… Hamlet’i ne yapacağız, Vadideki Zambak’ı okumayacak mıyız, Karamazov Kardeşler gibi bir romanla karşılaşabilir miyiz bugün, Cemile gibi bir metin çıkar mı sizden?
Bugün sanatçı da entelektüel de artık sosyal medyada beğeni almak için ve yetkin olamadıkları için hınçlanmaktan vazgeçecek. Ürün ortaya koyacak ve risk alacak. Aksi halde birbirinin aynı, suya sabuna dokunmayan, numaradan kurmacalar üretecek ve herkesin dediğini tekrar eden, yeni bir şey söylemeyen, iddiası olmayan ama pasif entelektüel camianın yumuşak ve yuvarlak, konforlu yastığında uykuya dalıp sözde eleştirilerle linç ve hınç kalabalığında, özgün ve tuhaf bir şey üretmeden kaybolup gideceksiniz.